Yolçatı Tren İstasyonu

Kış geldiğinde hep aklıma uzun ve dinlendirici bir tren yolculuğu isteği gelir. Ankara’dan Kars’a giden Doğu Ekspresi bu kadar popüler olmadan da kar manzaralı yolculuk benim için hep cezbediciydi. Ne yazık ki insanların kapitalist düzen yaratmadaki ustalıklarından Doğu Ekspresi de nasibini aldı; tren biletlerinin hava taşımacılığından neredeyse daha pahalı olmasıyla… Kars’ı bir kenara bırakıp memleketime dönersem;

Benim için babaanneme ve köyüme giderken geçmek zorunda olduğum o minik istasyon, bir kartpostal gibi kutsal bir anı hâlâ… Yolçatı İstasyonu ismi, henüz yeni okumayı öğrenmiş benim gibi bir çocuğun tabela okumadaki ilklerinden oldu. Bazen trenin geçişini izlerken, bazen de ne zaman geçecek diye heyecan duyardım… Çocukluk ne güzel ve ne masum bir hikâyeydi…

Elazığ’ın kıyısında, zamanın içinden sessizce geçen bir duraktır Yolçatı Tren İstasyonu. Rayların birbirine kavuştuğu bu nokta, yalnızca trenlerin değil; geçmişin, hatıraların ve kaçırılmış imkânların da kesiştiği bir yerdir. Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan tarihî bir güzergâhın üzerinde durur ama ne yazık ki kendi tarihinin ağırlığını taşıyacak bir hâlde değildir.

Oysa Yolçatı, sıradan bir istasyon değildir.

Bir zamanlar Anadolu’nun kalbinden geçen trenlerin soluklandığı, askerlerin, işçilerin, gurbetçilerin umutlarını bavullarına sığdırıp yola çıktığı bir duraktı. Rayların dili vardı o günlerde; bekleyişi anlatır, ayrılığı fısıldar, kavuşmanın hayalini kurdururdu. Bugün ise bu dil suskun. Tarihî bir miras, bakımsızlığın gölgesinde, ilgisizliğin kıyısında unutulmuş gibidir.

İstasyon binasına yaklaşınca insanın içini hüzün kaplıyor. Ne bu geçmişi anlatan bir tabela var ne de yolcuyu durup düşündürecek bir iz. Oysa dünyanın birçok yerinde eski tren istasyonları birer yaşam alanına dönüştürülüyor. Küçük müzeler, kafeler, kitap köşeleri, sergi alanları… İnsanlar yalnızca bir yerden bir yere gitmek için değil, vakit geçirmek, geçmişle bağ kurmak için de uğruyor bu mekânlara. Yolçatı’nda ise bekleme salonları bile bekleyişin anlamını yitirmiş durumda.

Sorulması gereken soru şu: Bu istasyon neden hâlâ yalnızca gelip geçen trenlerin mecburi durağı? Neden Elazığ’ın kültürel belleğini taşıyan bir merkez olamıyor? Oysa Yolçatı, doğru bir dokunuşla şehrin hafızasını anlatan canlı bir mekâna dönüşebilir. Rayların kenarında bir çay ocağı, duvarlarında eski fotoğraflar, bir köşesinde tren hikâyelerinin anlatıldığı küçük bir sergi… Belki de çocukların trenleri izlerken hayal kuracağı güvenli sosyal alanlar…

Bir istasyon, sadece taş ve betondan ibaret değildir. O, bir şehrin dışarıya açılan yüzüdür. Yolçatı Tren İstasyonu ise Elazığ’ın anlatılmamış hikâyesi gibi duruyor; söylenmeyi bekleyen ama sesi duyulmayan. Tarihî bir güzergâhın üzerinde yer alıp da bu kadar sessiz kalması, aslında hepimize ait bir eksikliktir.

Belki de artık rayların pasını değil, hatıraların değerini görme zamanı gelmiştir. Yolçatı, yeniden hatırlanmayı hak ediyor. Çünkü bazı duraklar, yalnızca trenleri değil; bir kentin ruhunu da taşır.

Sevgiyle kalın…

Eae01931 6A4D 437D B482 2877Cbeefe40

Fotoğraf, Turan Ailesi Arşivinden Alınmıştır. ( En sağdaki İhsan Turan (Turan Gazetesi Kurucusu), soldaki çocuk İsmet Turan, ortadaki şahsın bilgisine ulaşamadık, diğer kişiler istasyon görevlileri)