Seçim tarihi yaklaştıkça gazetelerde, televizyonlarda, sokakta, kahvede, tarlada siyasetin konuşulması her şeyin önüne gibi geçmiş görünüyor.

            14 Mayıs tarihinde yapılacak genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimine; ittifaklar halinde giren partiler, ittifak içinde olup kendi parti adı ve logosuyla giren partiler ve hiçbir ittifakta olmayıp sadece kendi adı ve logosuyla seçime girecek partileri göreceğiz. Seçim takvimi belirlendikten bugüne kadar; seçim ittifakları, Cumhurbaşkanlığına başvurular, yüz bin imza toplayanlar ve nihayetinde dört adayla girilecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimi… Bugüne kadar seçim gündemi; cumhurbaşkanı adayları, konuşmaları, yapacakları icraatlar, eğilimler, partilerin milletvekili adayları ve ilk defa oy kullanacak olan gençlerin kimi oy verecekleri üzerinden gitmektedir. Milletvekilliği listelerinin netleşmesinin ardından son bir ayın anket, tanıtım ve propaganda ile geçeceği aşikâr. Bir de Elazığ’da siyasi partilerin yarışının yanı sıra bağımsız adayların da çıkması, nefeslerin tutularak girilen bu seçim de tribünlerde renkli görüntülere sahne olacağa benziyor. Partilerin iktidara geldiklerinde yapacakları icraatları dinlediğimiz şu günlerde, vaatler önü arkası kesilmeden havada uçuşuyor. Memur, işçi, çiftçi, sanayici, esnaf, sanatkâr, öğrenci, yaşlı, genç…

Genç deyince hele de ele avuca sığmadıkları bilinen ve partilerin ayrıca üzerinde çalıştıkları Z Kuşağı.

         Cumhurbaşkanı adaylarının, partilerin ve milletvekillerinin en çok göz koydukları seçmen kitlesinin gençler olduğunu biliyoruz. Artık gençleri de tarif etmek yetmiyor, son yıllarda sık sık duyduğumuz, herkesin üzerinde bir fikri olduğu ve yeni bir kutuplaşmanın çekim merkezi Z Kuşağı.

        Türkiye’de toplumsal yapılar tarif edildiği vakit genelde karşıtları ile birlikte ya da yakınlık ve uzaklıklarıyla anlatılır. Bunlar hepimizin sık sık duyduğu; Kentli-köylü, laik- muhafazakâr, sağcı-solcu, doğucu- batıcı… gibi kutuplaşmalar yıllarca ülke gündeminde yer aldığı gibi günümüzde de devam etmektedir. Bu durum hem var olan bir siyasi kutuplaşmayı derinleştirmekte hem de gelecek nesillere taşınmaktadır. Bu siyasi kutuplaşmanın dışında yeni bir kutuplaşma dili yer yer konuşulsa da, herkesin dilinde eksik olmayan adeta bir dip dalga gibi gelen, kimilerinin tedirgin olduğu, kimilerinin sevindiği başka bir kutuplaşmanın geldiği gözden kaçmamaktadır.

         Z kuşağı hakkındaki yazılanları okuyunca, alfabenin bu son harfinden önceki X kuşağı ile Y kuşağının durumu daha masumane geldi. Ben de bu tartışmalar sonucunda X, Y ve Z kuşaklarının ne anlama geldiğini karıştırmadan kabaca kafamda oturtmaya çalıştım.

       X Kuşağı, 1965-1979 yılları arasında doğanları kapsadığı belirtiliyor. Teknoloji ile sorunlu, değişimi ağır izlediği, kurallara uyduğu, iş konusunda disiplinli, sabırlı ve otoriteye saygılı, toplumsal konulara duyarlı olması özellikleriyle ön plana çıkmaktadır. Ben de 1971 doğumlu olduğumdan kendimi bu kuşak içinde buldum, inan ki özelliklerini okuyunca, fena değil! diyerekten beğendim.

       Y Kuşağı ise 1980-1994 yılları arasında doğanları kapsadığı; teknolojiye bağımlı, eğitime önem veren, kendi işinin patronu olmaya çalışan, para harcamayı seven, evin ortanca çocuğu gibi kuşaklar arası geçişe müsait bir yapıda olduğu belirtilir. Fakat Z kuşağına gelince bütün tarifler karışıyor. Hatta ilk olarak aklınıza daha önceleri seyretme imkânınız olmuşsa ‘’ Karınca Z’’ animasyon filmi de gelebilir. Bu kuşak 1995-2009 yılları arasında doğanları kapsıyor. Bunlar; teknolojiye kolay adapte oluyorlar, yabancı dile yatkındırlar, birden fazla iş yapmayı severler, azimli ve hırslı değillerdir, sözlerini sakınmazlar, hızlı ve analitik düşünürler, özgüvenleri yüksektir, ekip ruhu zayıf ancak bireysellik ön plandadır, özgürlüklerine düşkün ve geçmiş ile pek ilgili değillerdir… Benim kuşağım olan X kuşağı ile çok çatışırlar (çocuklarım da Z kuşağından olunca, benzer durumları görmekteyim).

       Geçmişte ebeveynler ile evlatları arasında yaş farkı az olmasına rağmen kuşaklardan bahsedildiği zaman ortalama 25 yıllık bir zaman diliminden söz edilirdi. Bir yüzyıl içinde dört kuşak olduğu söylenebilir. Şehirleşme, refah düzeyinin artması, okul sürelerinin uzaması, evliliklerin gecikmesi … gibi faktörleri göz önünde tuttuğumuz vakit ebeveynlerin çocukları ile yaş farkının arttığını gözleriz. Buna rağmen X, Y ve Z kuşaklarının yaş aralığına baktığımızda 15 yıla indiğini görürüz. Bu da bize kuşaklar arası ortalama değişim yılının düştüğü ve bir yüzyıl içinde ortalama 6 veya 7 kuşağın barınacağını, toplumsal değişim ile birlikte çatışmanın da artabileceğini düşünebiliriz.

       Önümüzdeki dönemler özellikle sosyal bilimler literatüründe kuşaklar konusu çok konuşulacağa benziyor. Geçmişten beri sosyolojik bir realite olarak bakılan ailenin çocuk gelişimi üzerinde etkisi olduğu bilinmekle birlikte; bilgisayar çağında olduğumuz ve bilgiye çok rahat ulaşan, sosyal medyayı çok aktif kullanan Z kuşağının özelliklerine bakınca, teknolojinin çocukların ve gençlerin toplumsallaşma süreçlerinde etki alanı giderek genişlemektedir. Teknoloji ile birlikte hızlı bir toplumsal değişim gözlenmektedir. Z kuşağından çocukları olan ebeveynler şunu iyi biliyor ki kendileri ile birlikte televizyonda; haber, dizi, açık oturum, futbol, siyaset… İzlememesine rağmen bilgisayar, tablet ve akıllı telefonları ile her şeyden haberdar olan bir kuşak var karşılarında.

Bu kuşak bu seçim ne yapar bilmiyorum ancak gelecekte ülkeyi bu kuşağın yöneteceğini bilmeliyiz.