İnsan sosyal (içtimaî-toplumsal) bir varlıktır. Bu sebeple bir arada yaşama arzusu fıtri, yani doğuştandır. Bu arzu, insanın çeşitli yerleşim yerleri oluşturmasını sağlamıştır. Öyle ki bu yerleşim yerlerinin köyler, kasabalar ve ilçelerden tutun da şehir devletlerinden, mega şehirlere kadar çeşitlendiğini görürüz.

     Bunlar içinde şehir ve şehir ahalisi her zaman gündemde olmuştur. Nitekim “Medenî” (Medineli, Şehirli) “Bedevî” (Çöl adamı-göçebe) zıtlığının “Şehirli-Köylü”, “Kentli-Kırlı” gibi zıt ifadeleri doğurduğu bilinmektedir.

     Şehir medeniyeti, şehirli olmak medenî olmayı akla getirir.

     Çünkü şehir bir siyasî, ticarî, iktisadî ve bir inanç merkezi olmanın yanında, aynı zamanda bir eğitim, sağlık ve sanat merkezidir.

     Şehrin insan gibi bir kimliği, kişiliği vardır ki, bu kimlik, aynı zamanda ahalisinin kimliğini oluşturur. İstanbullu derken, İstanbul kültürünü, kimliğini taşıyan karakteristik bir kişiliği ifade etmiş oluruz. Parisli derken de öyle…

     Şehirler o kadar çok önem arz eder ki, insan mı şehri inşa eder, oluşturur, şehir mi insanı diye sorarsanız, cevap ikincisidir. Çünkü, insan yaşadığı yerin kültürüyle yoğrulur ve o şehrin bir insan tipi ortaya çıkar.

      Türkler, her ne kadar konar-göçer bir hayat tarzına sahip olsalar da geçmişte önemli şehirler kurmuşlardır. Diğer toplumlarda olduğu gibi, Türklerde de şehir denildiğinde etrafı surlarla çevrili, hayatın sur içinde sürdürüldüğü ihata edilmiş bir yapıyı gösterir.

     Özellikle İslamiyet’in kabulü sonrasında, Türkler pazar yerleri ve “Cuma Camisi” etrafında şekillenen yapılarla giderek genişleyen düzenli şehirler kurmuşlardır ki bu şehirler Türk-İslâm Şehirleri olarak anılırlar.

     Eski Türklerde şehir ifadesi yerine “Balık”, “Kent”, “Uluş” ve “İl” ifadeleri kullanılırdı. Kaldırımların dahi bulunduğu son derece düzenli birer yerleşim yeri olan Türk şehirleri, Batılıların yakıştırmaya çalıştığı; Türklerin medeniyetten habersiz, yalnızca göç eden bir millet olmadığının göstergesi, damgası olmuştur. Nitekim bu şehirlerin etrafında ziraat faaliyeti yapılırken diğer yandan göçer hayvancılık da sürdürülmüştür.

Eski Türk şehirlerinden bazıları şunlardır:

     Kayında, ŞişTübe (Nüzket), Harran Cuvan, Tolek, Ak Tepe, Sukuluk, Cul (Cil Arık), ÇolaKazak, Sarıg, Yakalıg (Yaka Kent), Burana ve Balasagun, BerkutKale, TeşikKale, KumBaskanKale, BuranKale, NaibKale, NarincanBelencer, Semender, Etil (AkKale), Saksın (Suvar), Sarkil (Sarkel), Kabale, Varasan, TamanTarhan (Samkirç), Bigindi ve FisuyHami, Barkul, Kuça, Bişbalık (Urumçi), Lukşun, Turfan, Toksun, Aksu, Sengim, Canbalık, KumTura, Karaşar, YarHoto, Hoço (İdikut), Murtuk, Toyuk, Bezeklik, Şorçuk, Sulmi Yutoğ, KaraHoto, Hoten (Hotan), AltınTepe, TokayTepe, Tirmiz, ÇaplakTepe ve PıçakçıTepe, Ötüken, Talas, Türkistan, Kaşgar, Kazan, Buhara, Semerkant, Hive, Hokand, Oş, Tebrîz, Nîşâbûr, Gence, Şeki, Bakü, Şuşa, Taşkent, İsfahan, Şiraz ve daha birçok şehir…

      Türklerde şehir hayatının varlığı Türk kültürü ve medeniyetinin zenginliği ile de delilli ispatlıdır. Şehirlerde ortaya konulan maddî ve manevî eserler aynı zamanda onları meydana getiren Âlimlerin, Sanat ve Zanaatkârların varlığını göstermektedir.

     Yazının başında ifade ettiğimiz gibi şehirler birer siyasî, ticarî, iktisadî ve bir inanç merkezi olmanın yanında, aynı zamanda bir eğitim, sağlık ve sanat merkezidir.

     Tarihimiz ve kültürümüzün kaynağı olan Harput da on asırlık, önemli bir Türk-İslâm şehridir.

     Ne yazık ki günümüzde bu şehrin sadece kalıntılarından söz edebiliyoruz. Harput’u canlandırma, ayağa kaldırma ve bir kültür ve sanat merkezi haline getirmeyle ilgili fikirlerimizi başka bir yazıya bırakarak, Şehirli olma konusundan hareketle Harputlu olma konusuna temas edelim.

     Yazının girişinde ifade ettiğimiz gibi, insan şehri inşa eder ama zamanla şehir insanı inşa etmeye ve medenileştirmeye başlar.

     Medenî yani şehirli insan etrafında olup bitenden haberdar, eğitimli; insana ve insan haklarına saygılı, anlayışlı, bilim ve sanat konusunda asgarî düzeyde de olsa fikir sahibi; giyimi kuşamı, konuşması, hal ve hareketleriyle edepli (kurallara uyan) bir insan tipini işaret eder.

     İşte Harputlu, Elazığlı da en az yukarıdaki saydığımız özelliklere sahip bir insan tipidir. Esen kalınız…