VATANDAŞIN ARAZİSİNE ÇÖKMEK / İRFAN SÖNMEZ

Mülkiyet hakkı kutsaldır. Onun için birçok uluslararası sözleşmede bu hak koruma altına alınmıştır. Bu sözleşmelerden biri de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir. Sözleşme, vatandaşın mülküne acil kamu ihtiyacı ve yararı dışında müdahaleyi yasaklamıştır. Türkiye'de bu sözleşmenin imzacı devletlerinden biridir.

Lakin bir sözleşmenin altına imza koymakla onu uygulamak aynı şey değil. Mesela yargı bağımsızlığına dair de sözler vermişiz. Bu taahhüde rağmen kimse yargının bağımsız olduğunu söyleyemez.

Mülkiyet hakkı insanın bir parçasıdır. Onun için "mal canın yongasıdır" denilmiştir. Hal böyle olmasına rağmen Türkiye'de buna çok dikkat edildiği veya riayet edildiği söylenemez.

Son depremden sonra birçok kişinin arazisine hiçbir tebligat yapılmadan, kamulaştırma bedeli ödenmeden el konuldu. Özellikle Elazığ dışında ikamet edip, memlekete gelen bazı kişiler arsalarının üzerinde TOKİ'nin bina yapmakta olduğunu gördüler. Birçokları dertlerini anlatacak muhatap bile bulamadılar.

Vatandaşın mülkünü rızası dışında elinden almak, hukuk diliyle söylersek kamulaştırmasız el atmak, çok doğru bir tutum değil. Böyle bir davranış ancak çok acil, çok elzem ihtiyaçlar söz konusunda olduğunda tolere edilebilir. O da sadece vatandaşa arsa karşılığını ödeyerek değil, ticari karşılığını da ödeyerek olabilir. Söz gelimi, vatandaşın arsası 2 milyon ettiğini düşünelim, vatandaş arsasını satmak yerine müteahhide verdiğinde 3 milyon kazanacaksa niçin satsın? Arsaya el koyup, sonrada partizan bir müteahhide vererek müteahhide milyonlar kazandırıp, arsa bedelini veriyoruz diyerek vatandaşı mağdur etmek hukuka da ahlaka da sığmaz.  Ne yazık ki depremi fırsat bilerek bu tür birçok hukuksuzluk yapıldı, hala da yapılıyor. TOKİ vatandaşın mülkünden elini çekmelidir.

ÖLÜMDEN MEDET UMMAK

CB Erdoğan'ın sağlık durumu ile ilgili her gün yeni bir spekülasyon yapılıyor. Geçen hafta sosyal medyada CB öldü haberleri yayıldı, bazıları sevinç naraları attı, bazıları üzüldü.

Siyasette, mücadele ederek kazanmak yerine birinin ölümünden medet ummak, hem tembellik, hem zayıflık, hem de ahlaksızlıktır. Dirayetli siyasetçiler, kendi mücadelelerine güvenirler. Hastalıktan, ölümden medet ummazlar. Doğru siyaset yarışarak kazanmaktır. Gerisi acizliktir.

MEMUR MU? SİYASETÇİ Mİ?

İYİ Parti lideri Akşener'in Elazığ'ı ziyaretinde provokasyon yapmaya çalışan A Haber muhabirinin Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı bir personel olduğu anlaşıldı. Mesai saatinde Akşener'in arkasında dolaşan, temin edilmiş bir kişi ile yalan haber üretmeye çalışan bu kişi belli ki, bu cüreti bağlı olduğu kurumun göz yummasından alıyor.

Bir kamu görevlisinin bu tarz işlere girmesi hem suç hem de gayri ahlakidir. İşini gücünü bırakarak kumpas peşinde koşan, görevinin gereklerine aykırı davranan bu kişi ile ilgili Milli Eğitim Müdürlüğü gereğini yapmalıdır. Aksi takdirde Milli Eğitim Müdürlüğü bu şahsın elindeki mikrofonu veren el olur ve er geç hukuk önünde sorumlu tutulur.

KÜFÜR DE YANLIŞ, İSTİSMAR DA

İyi Parti milletvekili Lütfü Türkkan, Bingöl'de çok çirkin bir ifade kulandı. Bu tip ifadeler kime karşı kullanılırsa kullanılsın çirkinlik boyutu değişmez. Herkes sözünün bedelini ödemelidir.

Lakin bunu istismar da çirkindir. Şehitler hepimizindir, oy aracı yapılamazlar. Kaldı ki "dinime dahleden bari Müselman olsa" diye bir söz var. Bu söz kendi hatalarını görmeyip, başkalarını durmadan eleştiren, tenkit edenler için kullanılır. Şehitler için toplanan paraların hesabını veremeyen, Türk Milletine küfreden iş adamı Mehmet Cengiz'i ihalelere boğan, Apo'nun mektuplarını Diyarbakır'da okutan,"Apo Başkan, PKK şampiyon" diyen bir gazeteciyi TRT yönetim kuruluna atayan, kutu kutu dolarlarla yakalanan bakanlarını yargıdan kaçıran bir iktidar kimseye ayar veremez. Doğru olan şehitlerimiz ve onların acılı aileleri üzerinden siyaset yapmamaktır.