Bu sayıda Elâzığ Altan Dergisi’nin 22Mayıs 1936 Tarihli 16. Sayısı’nda yer almış 19 Mayıs yazısı var. K.G imzalı bu yazıyı beğenilerinize sunuyorum:

 

19 Mayıs

Bir büyük Edibimizin dediği gibi: ‘’Eğer her büyük zaferimizi kutlulamaya kalksaydık senenin 335 günü, bayram­larımızı tes’id etmeğe yetmezdi’’ Türk tarihinin sahifaları büyük hadiseler, büyük kahramanlıklarla doludur. Bunları anmaya, bunları tes’id etmeğe senenin 365 günü kâfi gelmiyor.

Yalnız son İstiklâl Savaşı’nın hatıralarınıdır ki anıyoruz. Yakın tarihimizin en büyük günlerinden biri de 19 Mayıs’tır. Bugünün kıymetini anlayabilmek için gözlerimizi geriye doğu çevirmekliğimiz gerektir.

Büyük harpte Erzurum’un karlı dağ­larında; Irak’ın, Yemen’in, Filistin’in yakıcı ve boğucu çöllerinde, Çanakkale’nin ce­hennem ateşleri içinde çarpışarak yur­dunu koruyan kahraman Türk ordusunu; düşmanın bombaları, tayyareleri, zırh­lıları değil; fena siyaset, idaresizlik mağlûp etmişti.

Harbin sonunda Mondros mütarekesi denilen çok ağır mütarekeyi imza etmiş­tik. Düşmanlar bu mütarekeye dayana­rak yurdumuzu işgal ediyorlardı. Vaktiyle zorla giremedikleri boğazlardan, mütareke mucibince, geçmek hakkını kazanan devletlerin harp gemileri, İstanbul’un mavi sularını birer siyah leke gibi kirletmişti. Cenup illerimiz Fransızlar ve İtalyanlar, İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilmişti. Karadeniz sahillerinde Pontus Rum hükümeti, Şarkta müstakil bir Ermenistan kurulacaktı.

Tesadüf o sırada İmparatorluk tahtında en hain bir adamı, Vahdettin’i Padişah olarak bulunduruyordu. Bu kötü padişah kendisi gibi mütereddit iradesiz, korkak adamları iş başına geçirmişti. İstilâ orduları Anadolu içerisine doğru mütemadiyen ilerlerken bu iradesiz adamlar, düşmana yalvarmakla, onlara hoş görünmekle bu felâketin önüne geçileceğini sanıyorlardı.

Dört yıldır evlâtlarını muhtelif cephelerde harcamış, yoksul, harap Anadolu, ufkunu saran karanlık bulutlar içinde yolunu şaşırmış, kendisine doğru yön gösterecek çocuğunu arıyordu.

19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal adlı bir generalin bindiği küçük ve dümeni bozuk bir geminin Samsun lima­nına yanaştığını görüyoruz. Bu general, dümeni bozuk bir gemiyi Karadeniz’in sert ve yalçın dalgaları arasında yürüt­mesini bilmişti. Şimdi de batmak üzere bulunan büyük devlet gemisini kurtar­mak gibi çok büyük bir işe atılacaktı. O büyük dehânın gözleri, milletinin gide­ceği yolları bir projektör gibi aydınlattı.

Düşmana yalvarmakla iş yapılamayaca­ğını, istiklâli kurtarmak için düşman­larla mücadele etmek icap ettiğini ulusa anlattı işte o günden (19 Mayıs 1919) itibarendir ki ulusal kavga hareket ha­linde başlamıştır.

Erzurum ve Sivas Kongreleri, ilk izlerini 19 Mayıs’tan alırlar; 23 Nisan 1920, 19 Mayıs’ın yavrusudur. İnönüleri, Sakaryaları, Dumlupınarları yaratan budur. Mudanya mütarekesini 19 Mayıs’ı aldığımız ilhamla yaptık; Sevr’in yerine şerefli Lozan’ı kuran kudret, Mayıs’ın kudretidir. Nihayet Cumhuriyeti ilân eden ve bizi bu günlere kavuşturan yine 19 Mayıs’tır. Çünkü 19 Mayıs olmasaydı, bu şerefli günlerin hiçbirisi olmayacaktı.

19 Mayıs Ulusal kavganın hareket içinde başladığı gündür. O gün büyük şef Samsuna ayak basmıştı. O gün Samsun’un en büyük bayramıdır.

19 Ma­yıs, Samsun’da bir mekteple bir mecmu­anın da adıdır. Kurtuluş kavgası Sam­sun’dan başladı, fakat kurtulan yalnız güzel Samsun değil, bütün Türk yurdu idi. O halde 19 Mayıs günü, yalnız Samsun’un değil, bütün yurdun kutlulaması gerekti.

Kültür Bakanlığı bu yıl 19 Mayıs’ı İdman Bayramı olarak kabul etmekle çok yerinde bir iş yapmış oldu. Bu suretle yurdun her köşesi. 19 Mayıs’ın ilk heye­canını yaşamış oldu.

Büyük günlerimizi unutmayalım.