İnsanın beş duyusu vardır: görme, işitme, dokunma, tatma ve koklama. Bu duyular, dünyayı algılamamızı sağlar, yaşamımıza renk ve anlam katar; bizi biz yapan özelliklerdir. Elbette bunlardan birinin eksik olması insanı insanlıktan çıkarmaz, ama hayatın bazı yönlerini yoksullaştırır, deneyimlerin yoğunluğunu azaltır.

Bir sınıfta olduğunuzu hayal edin. Gözlerinizi kapattığınızda, tahtadaki harfleri seçemiyor, öğretmenin gülümsemesini göremiyor, arkadaşlarınızın merakla kaldırdığı elleri fark edemiyorsunuz. İşitme duyunuz eksik olsaydı, teneffüs zili çalmaz, öğretmenin sabırlı ve yönlendirici sesini duymazdınız. Dokunma eksik olsaydı, sıcacık bir elin omzunuza bıraktığı güven hissi yok olurdu. Tat ve koku eksik olsaydı, bahçedeki çiçeklerin kokusu ya da kantindeki simidin tadı hayattan silinmiş olurdu. İşte hayat, duyularımızın zenginliğiyle anlam kazanır; eksiklikleri, bir boşluk hissi bırakır.

Teknoloji de benzer bir rol oynar: güçlü ve etkili bir araçtır, ama sınırlıdır. Akıllı tahtalar renkli görseller sunar, internet bilgi hazineleri açar, dijital uygulamalar konuları hızla aktarır. Ancak hiçbir cihaz, öğrencinin gözlerindeki merakı göremez, heyecanını paylaşamaz, başarısında onunla birlikte sevinemez. Teknoloji yalnızca bilgi aktarır; kalbe dokunamaz, moral veremez, rehberlik edemez. Bunu yapabilen tek varlık öğretmendir.

Eğitim sadece bilgi aktarmak değildir; aynı zamanda insana dokunmak, yol göstermek ve kalbine ışık tutmaktır. Öğretmen, öğrencisinin kalbine dokunduğu anda gerçek öğrenme başlar. Bu dokunuş, bazen bir tebessüm, bazen bir söz, bazen de bir elin omuza konmasıyla olur. İşte bu etkileşim, öğrencinin ruhunda öğrenmenin kalıcı izlerini bırakır.

Beş duyu dışında, insana özgü başka değerler de vardır: sevmek, nefret etmek, kinlenmek, hırslanmak, öfkelenmek gibi. Bu değerler sınıflandırılamasa da tamamen insana özgüdür ve kontrol edilmediğinde olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bir sınıfta öğrencilerin birbirine kızdığını, öfkesini kontrol edemediğini ya da hırsını yönlendiremediğini hayal edin; kaos, kırgınlık ve başarısızlık kaçınılmaz olur. İşte bu noktada, beş duyu ile bu insani duyguların dengeli bir şekilde yönlendirilmesi gerekir.

Ruh ve beden sağlığını koruyacak bilgilerin edinilmesi, ancak öğretmenin rehberliğiyle mümkündür. Öğretmen, öğrencinin korkusunu fark eder, kaygısını hafifletir, sevincine ortak olur. Teknoloji ise bu sürece destek olur: görsellerle konuları güçlendirir, bilgiyi ulaşılır kılar. Ancak asıl rehber, yol gösteren ve kalplere dokunan öğretmendir. Teknoloji ve öğretmen bir araya geldiğinde, öğrenmenin sınırları genişler ve sonuçlar hem sağlıklı hem de kalıcı olur.

Günümüzde bilgiye çok hızlı bir şekilde ulaşabiliyoruz. Dünyanın öbür ucundaki bir konuya birkaç tıkla erişmek mümkün. Ancak bu bilgi bolluğunun ortasında, kimi yetkililer ve kimi yetkisizler, öğretmeni dışlamaya yönelik çabalar gösteriyor; sınıfta, öğrencinin gözlerinde merakı gören, sesindeki heyecanı fark eden öğretmenin önemi bazen göz ardı ediliyor. Bu gerçek, öğretmensiz bir eğitimin yalnızca hayal olduğunu açıkça gösteriyor. Öğretmensiz bir sınıfta öğrencinin yüzündeki ışığı, merakla kaldırdığı elini, başarısının sevincini hayal etmek mümkün değildir. Bu yüzden öğretmenin gerekliliğini tartışmak anlamsızdır.

Önemli olan, öğretmenin niteliğidir. Sınıfa adımını attığında öğrencilerin kalbinde güven ve merak uyandıran, bilgiyi yalnızca aktarmayan, aynı zamanda hayatın renklerini hissettiren bir rehber olmalıdır. Öğretmen; yetiştirilme tarzı, bilgi birikimi, sanat ve dil becerileriyle donatıldığında, öğrencinin hem aklını hem ruhunu besler. Hayal edin, bir öğretmen sınıfta tarihi bir olayı anlatıyor; yalnızca tarihî verileri sıralamak yerine, o anı görsel tasvirlerle, ses tonuyla ve öğrenciyle göz teması kurarak aktarıyor. Öğrenci, kendini adeta olayın içinde buluyor; sadece öğrenmiyor, yaşıyor da. İşte bu, öğretmenin gücü ve teknolojinin tek başına ulaşamayacağı bir deneyimdir.

Teknoloji elbette bu süreçte destek olur: Bilgiyi ulaşılır kılar, görsel ve işitsel materyallerle konuları zenginleştirir. Ama bilgisayar ekranı ya da akıllı tahtalar, öğrencinin şaşkın bakışındaki merakı, ilk anlama sevinçlerini ya da kaygısını fark edemez. Bu dokunuş, öğretmenin varlığında mümkündür. Öğretmen, bir öğrencinin kaygısını hafifletir, başarısını paylaşır, heyecanına ortak olur. Bu etkileşim sayesinde öğrenme kalıcı ve anlamlı hâle gelir.

Eğitimde beş duyu dışında, insana özgü değerler de vardır: sevmek, nefret etmek, kinlenmek, hırslanmak, yarışmak, öfkelenmek gibi. Sınıfta, öğrencilerin öfkelerini ya da hırslarını kontrol edemediğini düşünün; kaos, kırgınlık ve verimsizlik kaçınılmazdır. İşte bu noktada, beş duyu ile bu insani duyguların dengeli bir şekilde yönlendirilmesi gerekir. Ruh ve beden sağlığını koruyacak bilgi ve rehberlik, ancak nitelikli bir öğretmenin varlığında mümkün olur.

Sonuç olarak, teknoloji ve öğretmen bir araya geldiğinde eğitimde mükemmel bir denge oluşur: Teknoloji bilgiyi güçlendirir, öğretmen ise kalbe dokunur, merakı besler, ruhu ve aklı aynı anda besler. Böyle bir ortamda öğrenmenin sınırları genişler, sonuçlar kalıcı ve sağlıklı olur. Öğrenci yalnızca bilgiyi değil, hayatı da öğrenir ve işte bu, gerçek eğitimin ta kendisidir.

Bilgiye her zaman ulaşmak mümkündür. Fakat hangi bilgiye, ne zaman ve nasıl ulaşacağımız da en az bilginin kendisi kadar önemlidir. İşte burada öğretmen devreye girer. Çünkü öğretmen yalnızca bilgi aktaran değil, o bilginin anlamını ve değerini öğrencisine gösteren kişidir.

Öğretmen ile bilgiyi birbirinden ayırmak yersizdir; asıl mesele öğretmenin niteliğidir. İyi bir öğretmen, öğrencisine yalnızca kitaplarda yazanı değil, hayatı da öğretir. Türk milletinin değerlerini, kültürünü, ahlakını, sevgiyi ve saygıyı sınıfın havasına katar. Bir öğretmenin gözlerindeki kararlılık, sesindeki güven ve davranışlarındaki örneklik, hiçbir kaynaktan öğrenilemez. Öğrenci, sadece bilgiyi değil; değerleri, sorumluluğu ve insan olmanın anlamını da öğretmenin rehberliğinde öğrenir.

Bu yüzden öğretmenin yerini hiçbir şey tutamaz. Çünkü öğretmen, bilgiyi yaşatan ve değerlerle harmanlayan tek gerçek kaynaktır.