KİRAZLAR DEĞENDE

Rahmetli bibim (halam) derdi ‘’Oğlum siz doğduğunuzda kirazlar değmeye başlamıştı.’’

Rahmetli bizim sülalenin nüfus müdürü gibiydi…

Kim ne zaman doğdu, ne zaman öldü günü gününe bilirdi. Ne yazık ki genç yaşta kaybettik (doksanı devirmişti) işte burası şakaydı. Yani uzun lafın kısası kirazlar Haziran’da değince bizim de bu ayda doğduğumuz kesinlik kazanmış olidi. Biz diyim çünkü ben ve ikizim bir de ikimizin ikiz çocukları hepimiz 10 Haziran’da bu dünyaya teşrif etmişiz. Ne büyük tesadüf değil mi? Bence takdir-i ilahi. Bu kadar detaydan sonra gelelim sadede. Sevmediğim bir olaydır yaş günü kutlamaları ama hatıralarını kıramayacağım insanlar olunca pasta yemek icap edi işte. Öyle de yaptık. Diğer hoşlanmadığım bir olay da hediye almaktı. Şimdi geçen seneki yaş günümde gelen hediyeleri bir bir gözümün önüne getirdim. Neler mi gelmişti? Mesela tek kişilik bir çelik tava, gömlek ve Alman çukulatası...

Bu hediyelerin tekrar gelme ihtimali var mıydı? Tabi ki yoktu çünkü heresinin fiyatı üçe dörde katlamıştı, zaten beklemidim bile. Yalnız içlerinden bir tanesini çok merak edidim ve üşenmeyip Almanya’yı aradım…

Çukulata Fabrikası’nda çalışan bir arkadaşı bulup sordum. Dedim ‘’gardaş bana bu sene doğum günümde bazı hediyelerle beraber bir Alman çukulatasını da getirmediler. Hadi yerlileri anladık bu Alman malı çukulata niye gelmedi. Onunda mı fiyatı üçe dörde katlanmış onun için mi gelmedi?’’ Dedim. ‘’Dur bir fiyatına bakayım’’ Dedi. Kısa bir araştırmadan sonra döndü ve ‘’yok gardaş geçen sene 0,79 Euro’ymuş, bu sene de fazla bir artış olmamış bir kırtik yükselmiş’’ Dedi. Şimdi ben bu Alman çukulatasını hediye getirmiyen arkadaşa darılmıyayım da, kime darılayım. Hadi öbürlerinin geçerli sebebi var. Ya senin? Gorham şimdi kalkıp diyesin yoh “dış güçler” veya “Avrupa” sana hediye getirmemi kıskani!

Bak işte araştırdım daha beni kandıramazsın, ölmez sağ kalırsam seneye doğum günümde Alman çukulatasını beklim. Unutma Almanya’da adamlarım var bu işin peşini bırakmam beni kandıramazsın.

TAKMA DİŞ

Eski bir dost yanıma uğradı. Hâl hatır derken bir olay anlattı. Bana çok ilginç geldiği için pür dikkat dinleyip kaydettim. Evde annesi eski eşyaların bir kısmını çuvala doldurur ve kendisine ‘’bunları köye gönder orda işe yarayanları kullanırlar’’ kızım demiş. Kızı da gidecek eşyaları kontrol ederken bir bakar ki “TAKMA DİŞ” de var. Anasına dönüp ‘’bunu niye yollisin, olur mu?’’ Demiş. Anası da ‘’kızım ihtiyacı olan biri kullanır’’ demiş. Esas bombayı ise o an yanlarında olan komşusu patlatmış ve demiş ki ‘’kızım onları bana ver bu takma dişler çok temiz ve beyaz, benim olsun düğünlere giderken takarım’’ demiş. Neticede takma dişi komşuya vermemişler köye göndermişler. Daha köyde uygun bir ağız bulundu mu bilemim. Fakat olayın takipçisiyim. Kimin ağzına olmuş öğrenebilirsem haber veririm.

ÇAYLAR

Bundan sonra artık semaverle çay, demlikle çay, Erzurum’daki gibi kazanla çay ya da duble olsun, on başı bardağında olsun, hele misafirin çayını tazeleyin, çay bahçesine gidek, beş çayına gelin devri sona ermiştir. Geçmiş ola!

Varsa bütçesine güvenen gidek görek. Yeni şekli şöyle olacak. Mırra gibi ufak fincanlarda olacak bir fırt da bitireceksiniz. Mırraya mırra Çaya da ‘Çayra’ diyeceksiz. TV’lerdeki evlilik programlarında bayanla, erkek arasında ufak bir elektriklenme olunca birbirlerine ‘’Bir çay içelim mi?’’ Derlerdi. Şimdi olsaydı ‘’Bir musluk suyu içelim mi? Derlerdi. Musluk suyu diyim, çünkü şişe suyunun kaç para olduğu ortada. Çayın yanında aldığımız kek, simit mevzularına ise hiç girmim. Eğer girersek laf lafı açar mesele uzar gider.

***

HAFTANIN FIKRASI:

Alman; “Adem ile Havva mutlaka Alman olmalı” demiş.

Fransız, Alman’a karşı çıkmış: “Havva ne kadar güzel, Adem ne kadar yakışıklı. Bu denli çekici olduklarına göre hiç kuşkusuz Fransız olmalılar” diye cevap vermiş.

Türk, tabloyu uzun uzun izledikten sonra kararını vermiş: “Bunlar kesin Türk’tür. Üstte yok başta yok, elmadan başka yiyecek yok, ama halen kendilerini cennette sanıyorlar.” Demiş!

HAFTANIN FOTOĞRAFI: