Gün geçmiyor ki bir acı haber almayalım. Hayatın normal seyri içinde olan ölümün soğuk yüzü yaşadığımız zaman içinde bizimle birlikte olacaktır. Teslim olmaktan başka çaremiz de yoktur. Madem ki geldik o halde gideceğiz. Bu kanun icrası kıyamete kadar sürecektir. Yaşadığımız zaman dilimi içinde hoş bir sada bırakmak en büyük sermayedir. 
Dr. İbrahim Doğan’ın vefatını da gelen bir haberle bilgi sahibi olunca aklıma hemen son yaptığımız uzun bir telefon konuşması gelmişti. Konuşmanın esasını da bizim neslin yaptıkları ve gelecek üzerineydi. Dr. İbrahim Doğan bizim nesil için lider örneği olan bir şahsiyetti. Çoğumuzun gençlik yılları zamanında şahsen tanımadığı ama sanki en yakınıymış tanıdığı biriydi.
Anadolu’nun bozkırından doktor olmak hayali kurarak bin bir zahmetle okuyarak bu hayalini gerçekleştiren biriydi. Doktor olmak sadece bir araçtı. Anadolu’nun bakımsız köylerinde veya yurdun herhangi bir parçasında umutsuz, ilaçsız, yoksul, sahipsiz yerlerinde hizmet etmek idealini taşımak sevdasındaydı. Kendisini kaptırdığı karşılıksız sevdanın hayat denen macerada karşısına çıkacak engellerin çok acıtacak olduğunu bilseydi nasıl bir düşünce içinde olacağını tahmin edebiliyoruz. Dr. İbrahim Doğan “AKILDAN KALEME” isimli kitabında hayat macerasında açıkça anlatmıştır. Işıksız, yolsuz, ilaçsız, fukara köylülerin çektiklerini de aklında kalanları yazarak anlatmıştır. Bozkır yaylalarında geçimlerini tabiatın imkân verdiği nispette sağlamaya çalışanların en uzak idealleri çocuklarını geçimlerini temin edecek bir gelecek hazırlamaktır. Ancak, bozkırda bunun kolay olmadığını orada yaşayanlar çok iyi bilirler. İbrahim Doğan, Kayseri’de yatılılık hayatının bitiminde Ankara Tıp Fakültesini kazanarak emellerini gerçekleştirmek için önemli bir basamağa çıkmıştı. Ne yazık ki Türkiye’de başlayan öğrenci olayları İstanbul ve Ankara’da daha çok görülmeye başlamıştı.
İbrahim Doğan, öğrenciler arasındaki yerini çoktan tespit etmişti. Kısa zaman içinde çok az sayıdaki öğrencilerin lideri konumunda kendisini bulur. İçinde bulunduğu gurubun Milliyetçi öğrenciler olmasını hayatını tabii bir akışı olarak görmüştü. Öğretim kadrosu ve karşı guruptaki öğrencilerin kısa zamanda dikkatlerini üzerinde toplamıştı. Düşmanca tavırları karşısında yılmadan mücadele etti. Bu mücadelesinin sonunda da yeni bir teşkilat ortaya çıkmıştı. Ülkü Ocakları Birliği adı altında bu teşkilatın ilk Genel Başkanı da İbrahim Doğan olmuştur.
Anarşi hadiselerinde kifayetsiz kalan devrin hükumeti geçici öğrenci hevesleri olarak görmesi işin daha da büyümesine vesile olmuştur. Bir hadise sırasında ölen bir genç için bir fail bulunması gerekirdi. Üniversite öğrenci lideri olarak İbrahim Doğan artık dost düşman herkes tarafından tanınmıştı. Eğer İbrahim Doğan tesirsiz hale getirilirse büyük bir engel ortadan kalkacaktı. Bunun içinde hadisenin faili olarak İbrahim Doğan olarak gösterdiler. Sorgu sırasında hükumetin dahiliye vekili “biz bu olayın failini bulmak zorundayız. Bunun için senin ismin veriliyor. Kimin yaptığı önemli değil itiraf et bu iş bitsin” şeklindeki acziyet ifadesi artık failin kim olduğu bulunmuştu. Koskoca hükumetin dahiliye vekili böyle diyorsa yapacak bir şey kalmamıştı. Detaylarını merak edenlerin “AKILDAN KALEME” kitabına müracaat etmelerini tavsiye ederim.
İbrahim Doğan, hapiste yılmadan inandıklarını yaşamaya ve yaşatmaya devam etti. Uzun yıllar hapis yattı. Tahliyeden sonra okulunu bitirdi. Tıp doktoru oldu. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çocukluktan kalma ideallerini gerçekleştirmek için uğraştı. Kulak Boğaz Burun uzmanı oldu. TBMM de dr. Olarak görev yaptı. Çok az insanın yaptığı bir işi daha gerçekleştirdi. Türkiye’nin neresinde olursun meslektaşlarını bir çatı altında birleştirdi. Bunu niçin yaptığını bir görüşmemizde anlattı. İdeallerimizin gerçekleşmesi için bir siyasi çatımız olmayabilir. Veya bizim diye bildiğimiz çatı bizi içine almaya bilir. İdeallerimize mi küseceğiz. Asla bizimle gönül birliği yapmış insanları yüz üstü bırakamayız. Onların kendi aralarında tanışmalarını birbirlerine yaklaştıklarında Türk insanı için neler yapabileceklerini tartışmalarını sağlamak da fikrimiz hizmet etmektir. Çok insan sadece siyasi çatı arayışı içine girerek büyük bir yanlış yapmaktadır. Evet siyaset ile ilgili olmalıyız. Anca siyaseti amaç haline getiremeyiz. 
İbrahim Doğan, çocukluğundan hayatının neredeyse tamamına yakınını yazdı. Okuyanların acaba çocukluğundan itibaren not defteri mi tuttu. İlerde başına gelecekleri yazacakmış gibi kitabında anlatması insana böyle bir intiba vermektedir. Bir görüşmemizde ben bunu sordum. Ağabey, gardiyanların, mahkumların hatta adli mahkumların bile hayatlarını en ince ayrıntısına kadar anlatmışsın. Mutlaka anlatmadıkların da vardır. Bunun için kaç defter tükettin? diye sordum. Ben hiç defter tutmadım. Yazmadım aklımda tuttum. Zaten yazdıklarıma da “AKILDAN KALEME” diye isimlendirdim. Hayretimi mucip olan bu konuyu kendisi ile müzakere etmiştim. Son olarak “MUAMMER CİNDİLLİ” kitabı ile ilgili olarak haberleşmiştik.
Son günlerde sevdiklerimizi hızla kaybetmeye başladık. Sevdiklerinizin arkasından yazı yazmakta hayli zordur. Dr. İbrahim Doğan bir Genel Başkan gibi yaşadı. İnandıklarının şuurundaydı. Genel Başkan gibi davranmadı. Mütevazi ve samimi olarak inandıklarını çevresinde yaşamaya ve yaşatmaya çalıştı. Hal ile tebliği edenlerdendi. Yaşayarak anlatmaktan daha güzel ne olabilir. Dr. İbrahim Doğan bir zamanların efsanesi olarak yaşarken bunun gölgesinde kalmadı. Yazdıkları ile ülkücülerin bir zamanki hayatına ışık tuttu. Hoş bir sada bırakarak gitti. Allah seni mağfireti ile karşılasın inşallah. Ruhuna Fatiha. 09.06.2024/Nevşehir