Gençlik yıllarında defalarca okumama rağmen en zor anlayabildiğim romanlardan biri Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı eseridir. Mürettip arkadaşlara kolaylık olsun diye bu başlığı tercih ettim. Yazının başlığını da romanın isminin baş harflerinden seçtim. Peşinen ifade ediyorum. Bu yazıyı okuyanlar benden bir roman tahlili beklemesinler. Sadece bu romanı okumayanların şimdi okuma ihtiyacı duyup duymayacaklarını merak ediyorum. Bu yazıyı da bu merakımı gidermek için yazdım.

     Benim okuduğum romanların büyük bir ekseriyetinde karakterlerin sayısı oldukça fazladır. Ama bu romanda iki elin parmaklarını geçmez. Hatırladığım kadarı ile 7 veya sekiz kişidir. Romanın baş karakteri Hayri İrdal’dır. Hayri İrdal, Nuri, Halit Ayarcı ve Mübarek arasında yoğunlaşan diyaloglar romanın kısmi azamisini teşkil etmiştir. Baş kahraman Hayri, üniversitede hoca olarak görev yapmaktadır. Hayri Bey’in en büyük tutkusu saatleri ayarlamaktır. Saat ayarı merakı yüzünden sıklıkla eleştirilmesi onun yolundan döndürmemiştir. Hayri Bey yaşadığı zamanın tenakuzları içinde kendisine bir yol bulmaya çalışır. Bunun içinde kendisine destek olarak seçtiği saatlerin ayarlama konusunda ustası Nuri Bey ile diyaloglara girer.

     Roman karakterleri aracılığı ile zamanın tenakuzları ve insanın bunlar içinde hareket ederek kendisine bir rol biçmeye çalışmasının serüveni işlenmektedir. Devrin şartları acaba neler istiyordu. II. Abdülhamit dönemi saatlere fazla ehemmiyet verilen bir zaman dilimiydi. Anadolu’nun birçok yerinde dikilen saat kuleleri de bu zamana rastlar. Varlıklı ailelerinin konaklarında ithal edilen saat başlarında kilisenin çan sesine benzer tik tok sesler çıkaran ayaklı mobilyalı saatler aynı zamanda bir imtiyaz numunesi olarak biliniyordu. Öyle ya herkesin evinde bulunabilecek bir eşya değildir. Girdiği eve kıymet verir üzerine titrenirdi. S.A.E’ de de böyle bir saat var. İngiltere’den ithal edilen bu devasa saat Hayri İrdal’ın babasının borç harç aldığı ama borçlarını bir türlü ödeyemediği bir saattir. Her saat başı saatin çıkardığı sesler Hayri İrdal’ın babasının saate düşmanca bakışı ve borçlusundan alacağını isteyen alacaklı gibi görür. Roman içindeki bunun gibi diyalogların zaman ve mekân içindeki insanın tenakuzları ve bunlarla mücadelesinin bir neticesidir. II. Abdülhamit, Osmanlının son yılları ve Cumhuriyet devrine yetişen Hayri İrdal bu devirlere nasıl ayak uydursun. İmdadına saatler yetişir.

     Dijital bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bu zamanda saatleri ayarlama gibi bir heyecanımız da yoktur. Ancak, romanda anlatılan zaman, mekân ve insan arasındaki ilişkilerde saatin merkeze alınması herkes tarafından düşünülmelidir. Şimdi saatlerimiz dijital saatler diye zamandan münezzeh olabilir miyiz? Romanda da belirtildiği gibi saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman ve ayarı insandır. İnsan olmazsa mekân ve zamanın ne ehemmiyeti var ki? İnsanın ayarlarını saat ayarları arasında bir bağı kurmak her aklın yapabileceği benzetme değildir.

     İstanbul’da yaşamanın en büyük avantajı kültürel faaliyetlere istediğiniz zaman imkânlarınız el verirse katılabilmenizdir. Tiyatro, sinema, konser, konferans gibi faaliyetler hiç eksik değildir. Bu faaliyetleri imkânım ölçüsünde takip etmeye çalışırım. Televizyonda her şey var bunlara ne ihtiyaç var efendim. Diyenlerden olmadım diyenlere de itirazım vardır. Hangi tiyatro sahnesinde hangi eser sahneleniyor merakımdan dolayı araştırmam hiç eksik olmaz. Bu araştırmalarım arasında bir oyunun adını görünce kaçırmamak için hemen bilet aldım. Ancak mücbir sebep yüzünden gidemedim. Daha sonraki zamanlarda aynı oyunun aynı oyuncu tarafından başka bir sahnede sahnelendiğini görünce bu sefer çocuklarımla birlikte gittim. Doğrusunu isterseniz biraz tereddüt etmiştim. Koca bir romanı bir kişi nasıl sahneler. O kadar karakteri tek başına nasıl canlandıracak? Sorular kafamda birbirini kovalayıp dururken kendimi tiyatro salonunda buldum. Ahmet Hamdi Tanpınar’ ın akıcı şiir gibi zevkli satırlarının ve tasvirlerinin nasıl sahneleneceği zihnimde adeta geçit resmi yapan diğer şüpheler gibi gidip geliyordu.

     Salondaki yerimizi aldığımız zaman saate baktım. Daha oyunun başlamasına on dakika vardı. Salonun bir kısmı boştu ve dolacak mıydı? Dijital çağda zaman kavramını gösteren ve saatin yerini alan onlarca alet varken Saatleri Ayarlama Enstitüsü oyununa eskinin meraklısı benden başka kim gelir? Akrep, yelkovan, kadran, salise gibi kavramları yeni nesil biliyor mu isterseniz tecrübe edebilirsiniz. Duvar saatlerinin tik toklarını artık dinleyen de yoktur. Her yerde karşımıza çıkan değişik renkteki rakamların ruhsuz şekilleri bize kolumuzdaki veya cebimizdeki (cep saatini hala kullanan varsa en yakın müzeye teslim edin) akrepli, yelkovanlı, saliseli saatlerin sevimli halini bulabilen var mı? Saat tamircileri mi? Ona da siz cevap verin. Ahmet Hamdi Tanpınar, kahramanı Hayri İrdal’a şimdi yaşasaydı acaba neler söyletirdi? İnsan merak etmiyor değil. Mekân, zaman ve insan kavramlarını aynı şekilde telaffuz eder miydi? Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kendi ifadesi ile zamanın ruhuna acaba neler söyletirdi? Meşrutiyet öncesi yazı dilinde kullanılan Türkçe ile Cumhuriyet dönemindeki yazı dili arasındaki bazı değişiklikleri içtimai hayatımızdakine benzerlikleri bulabilir miydik?

          Salonun dolmasını sevinçle seyrettim. Bu esere bu kocaman salonda üstelik ekseriyeti gençlerden meydana gelen kalabalık tarafından ilgi ve dikkatle takip edilmesi ve pahalı olmasına rağmen bana sevinç verdi. Ayrıca oyunun aylardan beri sahneleniyor olması da kayda değer bir gelişmedir. Bir kişinin (sinema teknolojisinden yararlanıyor olsa bile) koca romanı hıfzederek bütün karakterleri sahnelemesi Türk tiyatrosu için de alkışa ve övgüye değerdir. Zamanı ve imkânı olanların mutlaka seyretmeleri (kitabı okumuşlarsa bile) gerekir.   

     İrfan hayatımızın meşhur olduğu kadar mühim bu eseri tiyatro oyunu olarak bir sanatçının sahnede sergileyebileceği aklıma gelmezdi. Serkan Keskin oyunu romanın bütün karakterlerine bürünerek sahneleyince bize de canı gönülden ayakta alkışlamak kaldı. Teknolojik imkânların sanatçının bütün karakterlerle diyaloğu aslına sadık kalarak kullanılan Türkçenin yazarın Mahur Beste isimli eserinin tatlı nağmeleri gibiydi. Aslında sert bir makam olan mahur makamının insanı rahatlatan gönlünü ferahlatan vakur, iç aydınlatan tatlı tarafları vardır. Serkan Keskin sahneyi kullanırken mahur makamını bilerek mi tercih etti öğrenemedim. Sahnesini baştan sona kadar mahur makamı ile icra etmesi yazarın anlatmak istediklerini hiçbir enstrüman desteği olmadan ifade etti. Bize de ayakta alkışlamak düştü. 07.05.2024