24 Ocak 2020’de Elazığ’da yaşanan deprem, kentin hafızasına kazınmış bir kırılma noktasıydı. Yıkılan binalar, kaybolan hayatlar ve geride kalan büyük bir yeniden inşa umudu… Aradan yıllar geçti, ancak bu umut ne yazık ki beklenen hızda gerçeğe dönüşemedi.

Kentsel dönüşüm, sadece binaların yenilenmesi değil; güvenli, yaşanabilir ve çağdaş bir kent kurma sürecidir. Ancak Elazığ’da bu süreç, bürokrasi, müteahhit yetersizliği, maliyet artışları ve planlama eksikleri nedeniyle adeta “yavaş ilerleyen bir maraton”a dönüştü.

Deprem sonrası hızlıca başlayan çalışmaların bir kısmı tamamlanırken, bazı mahallelerde hâlâ temeller atılamadı. Vatandaşın en büyük sıkıntısı ise belirsizlik. Kimi hâlâ kirada, kimi geçici evlerde, kimi de kendi imkânlarıyla riskli binalarda yaşamaya mecbur kalıyor.

Elazığ, sadece yeniden inşa edilen bir şehir değil, aynı zamanda yeniden tanımlanması gereken bir yaşam alanı. Bu süreçte hız kadar şeffaflık, planlama ve vatandaşla iletişim de büyük önem taşıyor. Halkın güvenini yeniden kazanmak için yerel yönetimlerin ve bakanlığın sahada daha görünür, daha çözüm odaklı olması gerekiyor.

Unutmayalım; bir şehir sadece binalarla değil, insanıyla, hafızasıyla ve umuduyla ayağa kalkar. Elazığ’ın bu umudu hak ettiği hızda gerçeğe dönüşmeli.