Yukarı Fırat bölgesinde hayat kaynağı olan Fırat ve Murat nehirlerinin halk arasında her daim birçok efsanesi olmuştur. İşte bunlardan belki de en önemlisi yüzyıllardır dilden dile şöyle aktarılmaktadır.
Eski dönemlerde Fırat havzasında zengin bir bey varmış. Sayısız sürüleri, malı mülkü ve uçsuz bucaksız toprakları varmış. Lakin bu beyin hiç çocuğu yokmuş. Derdine hiçbir hekim de bir türlü derman bulamamış.
Beyin çobanı sürülerinden bir bölümünü otlatırken fakir bir derviş onların yanına gelmiş. Koyunların kuzulama zamanıymış. Çoban ve derviş sohbet ederken çoban bir ara beyle ilgili olan durumu dervişe anlatır. O sırada kara koyun melemeye başlamış. Kuzu doğurmak üzereymiş. Derviş yerinden kalkar, asasını kara koyunun üzerine yatırarak: “Suphanallah, bu koyun ikiz doğuracak. Kara koyunun memesinde, bu yavruların ilk nafakaları olan ağız (koyu süt) sizin beyin derdine çaredir. Onu hemen beyin hanımına içirirseniz, hanım da ikiz doğum yapacaktır.” der ve ortadan kaybolur.
Çoban müjdeyi hemen beye söyler. Herkes bu haberi sevinçle karşılamıştır. Beyin hanımı ağzı içer. Bir müddet sonra dervişin kerameti doğru çıkar ve kadın ikiz doğurur. Derviş kaybolmadan önce doğacak çocukların isimlerini de çobana söylemiştir. Dervişin istediği gibi Murat ve Fırat isimleri verilir ikizlere. Ancak bu mutluluk fazla sürmez. Bir süre sonra beyin hanımı vefat edince Murat ve Fırat öksüz kalır. Daha sonra bey, çocuklarının sütannesiyle evlenir ve beyin bir oğlu daha olur. Onun adını ise Aras bırakırlar.
Üç kardeş büyürler. Bey öldükten sonra özlük- üveylik duygularının etkisiyle bu kardeşlerin arası açılır. Fırat ve Murat, üvey kardeşleri Aras’ı öldürmeye karar verirler. Aras hâlâ çok küçüktür. Bu nedenle Azeri asıllı annesinin himayesindedir.
Fırat ve Murat bir gece baskın yaparak kendi üvey annelerini (Aras’ın öz annesi) öldürdükleri an, annesinin koynunda uyuyan Aras aniden yeşilbaşlı bir ördek olur ve karanlıklara doğru uçar. Günün ilk ışıklarıyla bir kayaya konar. Önündeki derin vadiye korkuyla bakarken yırtıcı kuşların saldırısına maruz kalır. Bu saldırılardan kurtulmak için derin vadiye kendini bırakır. Yırtıcı kuşlar onu takip etmeye devam ederler. Ayakları çimenlere değdiğinde bir çığlık atar. Konduğu çayırlar büyük bir gürültü ile yarılır. Fışkıran coşkun sular kocaman bir ırmak olur ve yavru ördek bu mucize ile annesinin anavatanı olan Azerbaycan diyarlarına doğru sürüklenir. Hazar Denizi’nde karaya çıkınca, silkinip çırpınarak insan şeklinde karaya ayak basar.
Hâlen Aras Nehri’nin pınarlarında o masum Azerî ananın feryadının “OĞUL - OĞUL – OĞUL” diye yankılandığı rivayet edilir.
Fırat ve Murat’ın yaptıkları yanlarına kalmaz. Müthiş bir kuraklık ve kıtlık olur. İtibarları zamanla gider ve herkes onlara yüz çevirir. Obaları dağılır, sürüleri zamanla yok olur. Elde avuçta bir şeyleri kalmaz. Bu durum iki kardeşi de birbirlerine karşı düşman etmiştir. Öyle ki içlerindeki ihanet ve ölüm korkusuyla Murat, Tendürek Dağı’nın mağaralarına; Fırat ise Dumlu Dağı’nın vadilerine gider. İşledikleri günahlardan ve sefaletten dolayı o kadar gözyaşı dökmüşlerdir ki, Allah’ın tertemiz yaratmış olduğu bu yerler kirlenmesin diye yere düşen her yerden gözeler çıkar ve o gözyaşlarının kirini temizlermiş. Bir araya gelen bu kaynakların Fırat ve Murat nehirlerini meydana getirdiği rivayet edilir. Yöre halkı bu iki nehri “kardeş nehirler” olarak görürler.
Günahkâr kardeşlerin adlarını taşıyan, Anadolu yaylalarında günahkâr ruhların kirlerini temizleyen Fırat ve Murat nehirleri, Tunceli’ye bağlı Çemişgezek ilçesi Çat denilen mevkide birleşerek büyük Fırat suyunu meydana getirmektedir.
Rivayetlere göre büyük Fırat Nehri uçsuz bucaksız bir çölün kızgın kumları tarafından yutulur. Bu çölün altında büyük bir kent vardır. Fırat Nehri bu kente akmasına rağmen yine de su paylaşımı yüzünden çıkan kavgalarla her gün yüzlerce kişi ölmektedir. (1)
(1) Elazığ İl kültür ve Turizm Müdürlüğü. https://elazig.ktb.gov.tr/TR-58522/efsaneler.html