İnsanların elbette mahremiyetleri olur.

Ama bir şey var ki, ‘fısıldaşma konularında…’ Kur’an bizleri uyarıyor.

Mücadele Suresi 9.ncu ayette şöyle buyrulur; “Ey iman edenler! Birbirinizle gizli konuşacağınız zaman, o takdirde günah, düşmanlık ve peygambere isyân hakkında gizlice konuşmayın, fakat (konuşacaksanız) iyilik ve takva hakkında sessizce konuşun! Ve huzuruna toplanacağınız Allah’dan sakının!”

İnancımız, hangi şartlarda/ veya mahfilde olursa olsun, “günah, düşmanlık, isyan hakkında…” gizlice konuşmayın!

Ancak, “iyilik ve takva hakkında…” gizlice/ fısıldaşarak konuşmanın mahsuru yok!

Hayatımızın, her anımızın kontrol altında olduğunu bileceğiz… Her soluk alıp-verişimizin hesabını vereceğimizi de düşüneceğiz.

Bu düşünce bizleri, “İhlâs ve ihsan…” kavramlarına götürmektedir.

İhlas sözlükte, “arınmak, saflaşmak, kurtulmak…” anlamlarına geliyor.

İhlas sahibi bir insan, ‘samimi, dürüst, riyadan ve çıkar kavgalarından tamamen uzak, her anıyla Allah rızasını gözeten kişidir!”

İhsan kavramı ise, “Allah’ı görürcesine samimiyetle ibadet etmektir!”

Takva sahibi bir insan, “Hak ile beraber olma şuuru içerisindedir!”

Fussilat Suresi 22 ayetini büyük bir dikkatle okuyalım;

(Hâlbuki siz, günah işlerken) ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınıyordunuz; fakat zannetmiştiniz ki, gerçekten Allah yapmakta olduklarınızın birçoğunu bilmiyor!”

Davranışlarını düzeltmeyenler, ‘zulümde ısrar edenler…’ başlarına gelecekleri bir bilselerdi?

Bir insanın, ‘kendi organlarının aleyhine şahadet etmesi…’ sizleri tamamen ürkütür değil mi?

“Zulmedenler ve onların fısıldaşmaları…” fitneye çanak tutarlar. İkiyüzlülüğü sürekli beslerler. Günah ve düşmanlıkta, ‘gemiyi azıya almasını…’ isterler.

Öyle kavramlar var ki, birbirleriyle ilintili… Hemen karşımıza, “Zan Kavramı…” çıkıyor.

Vesveselerle, şüphelerle, tereddütlerle insanı bir kurt misali kemiren, “su-i zan…” Hayatı çıkmaza, badirelere, çöküntülere götüren, ‘zan girdabından…’ Allah bizleri korusun (âmin)

Tevbe Suresi 78.nci ayette şöyle buyrulur; “Onlar bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaşmalarını da biliyor. Gerçekten Allah, gaybın bilgisine sahip olandır!”

Ey insan! Aklını başına al, deriz… Şeytani tuzaklar, sinsi pusular, kötülükler elbette gün gelecek aşikâr olacaktır. Şafağın alametiyle söküşü gibi karanlıklar içinde sakladığı kötülüklerle öylesine tarumar olacak ki, insanlık tarihi bunun misalleriyle doludur…

Meryem Suresi 98.nci ayette şöyle buyruluyor;  “(Biz) onlardan önce de nice nesilleri helâk ettik. Şimdi kendilerinden hiçbir kimseyi hissediyor veya onların hafif bir sesini (olsun) işitiyor musun?”

Onların kendi aralarındaki, ‘fısıldaşmaları veya gizli konuşmaları…’ bununla birlikte, ‘insanlığa tuzak kurmaları…’ büyük günahlara/ veya katliamlara vesile olmaları unutulmamalıdır ki, ‘belanın kendi ayaklarına dolanacağıdır…’

Nas Suresi 5. Ayette şöyle buyrulur “Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar)

“Fısıldaşanları, fırıldak gibi

Dönen, sonra balon gibi sönenler

Dalında kurumuş yapraklar gibi

Hafif rüzgârla toprağa düşenler

Merhamete gelin der, ey insafsız!

Biçare kalır, her gemi kaptansız…

Şefkate direnme, teslim ol Hakk’a!”

Sıklıkla ifade etmeye çalışırız, “Dilimizin söylediğini, kalbimiz ikrar etmeli!”

Samimi, dürüst, içten pazarlığı olmadan, sadece Allah rızasını gözeten bir anlayışla hayatımızı tanzim etmeliyiz!

Selam ve Muhabbetle…