Ben şehîd-i bâdeyim dostlar demim yâd eyleyin
Türbemi mey-hâne enkâzıyla bünyâd eyleyin 

Gasl olunmaz mâ ile gerçi şehîdân-ı vegâ
Yıkayın meyle beni bir mezheb îcâd eyleyin

Türbeme kandîl içün bir köhne sâgar vakf edin
Şu'le-i nâr-ı 'arakla rûhumu şâd eyleyin

Türbe-dâr olsun bana bir rind-i mey-hâr-ı garîb
Nezr-i ser-hoşân ile ol pîre imdâd eyleyin

Neyle meyle bir alay mahbûb ile her dem gelin
Bezm-i Cem âyînini kabrimde mu'tâd eyleyin

Her gelen mestân u rindân ise gelsin türbeme
Gelmesin sûfî vü zâhid tard u ib'âd eyleyin

Mest eder bûy-ı türâb-ı meşhedim bu 'âlemi
Bâde-nûşânı bu nev-neşveyle irşâd eyleyin

Yâdigâr olsun bu nazmım evliyâ-yı sâgara
Gitdi Rif'at perr açıp ardınca feryâd eyleyin

Kaynaklarda Rif’at Dede olarak anılan ve Harput müziğinde ve edebiyatın­da saygı ile anılan bir ozan olan Rıfat Dede’nin kim olduğuna ilişkin çeşitli söylentiler olsa da, Fikret  Memişoğlu ve Prof. Dr. Bahir Selçuk bu ozanın Adıyamanlı Rıfat Baba ile aynı kişiler olmadığını belirtmişlerdir.

Memişoğlu, Rıfat Dede’nin Çötelizade Mustafa Bey’in kona­ğında yaşadığını, manzumeler yazarak, onun ihsanına nail olduğunu, bir defa da kendisine az ihsan verildiğinden, küçümsendiğini vehmedip, konağı terk ettiğini, Mustafa Bey’in oğlu Asım’ın doğumu üzerine, şâire, doğum tarihi dü­şürmesi için, recasına karşı:

Dâima zer'-i kelâm eyleriz arz-ı sühane

Hâsılata gelicek tohmunu noksan alırız.

Diye tarizde bulunarak, teklifi red ettiğini, biliyoruz, der.

Kaynaklarla, Rifat Dedenin okuma yazma bil­mediği, söylediklerini kâtibine yazdırdı­ğı söylense de, bunun doğru olmadığı, Rifat Dede’nin de Yunus Emre gibi birikimli, bilgili, okur yazar olduğu düşünülür.

Yine Fikret Memişoğlu, Rifat Dede’nin Hoğulu Rahmi Efendi ile arkadaş olduğu, şair Lüzûmî ‘yi aralarına alarak üçünün birlik­te şiirler söylediklerini bunun da, gülmece tarzı bir manzumeden anlaşılmakta olduğunu söyler. Memişoğlu, bu konuda araştırmalar yaptığını, Adıyaman’a gidip geldiğini; Adıyamanlı Rıf’at Baba ile Harputlu Rifat Dede’nin aynı kişi olup olmadığını araştırdığını, Adıya­manlı arkadaşları Şükrü Erdoğan ve Zeki Adıyaman ile görüştüğünde iki ayrı Rifat'ın yaşa­mış olduğu düşüncesinin güçlendiğini belirtir.

Adıyamanlı Rıfat Baba Kâmûs-ul âlâm’a göre adı (Abdurrahman Rıf'at)  olan ve Hısnımansur’da 1223’te doğan ozan Bektaşi tarikatındandır.

Adıyamanlı dostları, Adıyamanlı Rıfat’ın, yalnız Rıfat Baba diye anıldığını ve tanındığını, Harput’a ya da Elâ­zığ'a geldiğini ise hiç duymadıklarını, bilmedik­lerini söylemişlerdir.  Adıyamanlı Rıfat Baba’­nın manzumeleri ile Harput’taki man­zumelerin ilgisinin olmadığı, Adıyamanlı ozanın defterini karıştırdıklarında da birbirine benzer hiçbir manzume bulamadıklarını belirtir.

Harputlu Rıf’at Dede’nin tanınmış gazelinin, Adıyaman’da da bi­lindiğini ancak “Kemal” adında başka bir ozana izafe edildiği de gerçektir. Gerçekten bu gazelin son mısraı orada “Gitti Rıf’at perr açıp ardınca feryâd eyleyin” değil de, “Perr açıp gitti Kemâl ardınca feryâd eyleyin” diye okunmaktadır.

Harputlu Rifat Dede’nin, divan edebi­yatının en güzel örneklerinden biri olan “Ben Şehidi Badeyim” gazeli Şirazlı Hafız’ın yapıtlarının yüz yıllar sonra bir benzerini yaratmış, bu gazelle ozan dillerden düşmez bir söz cihanı oluşturmuş, “ben bir şarap şehidiyim, meyhane kalıntılarından bana bir türbe yapıp, be­ni anın diyerek eşsiz bir şiir üretmiştir.

Bize bu eşsiz dizeleri bırakarak sonsuz mekana uçup giden Harputlu Rıf’at Dede’yi rahmetle anıyoruz.