Haberleşmenin insanlık tarihi kadar eski olduğunu kabul etmek için uzun analizlere gerek yok. Mağara duvarlarına çizilen sembollerle başlayan bu serüven, duman işaretlerinden güvercinlere, telgraf tellerinden bugünün dijital dünyasına kadar uzanan kesintisiz bir yolculuktur. İnsan, var olduğu günden bu yana sesini uzağa ulaştırmak istemiştir. Çünkü iletişim yalnızca bir kolaylık değil, insan olmanın temel gerekliliklerinden biridir. Devletler açısından ise haberleşme; düzenin devamı, otoritenin korunması ve sistemin işlemesi demektir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş coğrafyasında bir noktadan diğerine haber ulaştırmak günler, bazen haftalar alırdı. O uzun yolları aşan ulaklar ve posta görevlileri, yalnızca mektup değil; kimi zaman ferman, kimi zaman umut, kimi zaman da bir vedayı taşırdı. 1840 yılında kurulan Posta Nezareti, işte tam da bu sebeple sadece bir kurum değil, devlet organizmasının temel taşlarından biri olmuştur.
1855’te telgraf hatlarının Anadolu’ya yayılması ise haberleşmede bir devrim anlamına gelmiş, bakır teller aracılığıyla zaman kavramı adeta yeniden tanımlanmıştır.
Bakır…
Ve onun yurdu: Maden.
Maden, sıradan bir ilçe değildir.
Toprağının altında binlerce yılın emeğini, üstünde ise tarihin izlerini taşıyan nadir yerleşimlerden biridir. Arkeolojik çalışmalar, dünyanın ilk bakır eritme faaliyetlerinin bu coğrafyada gerçekleştiğini göstermektedir. Bu yönüyle Maden, yalnızca bölgesel değil, insanlık tarihi açısından da ayrı bir konuma sahiptir.
Osmanlı Devleti döneminde Maden’in ekonomik ve stratejik değeri son derece yüksektir. Öyle ki bu bölge, dönem dönem mali teminat olarak dahi kullanılmıştır. Bugün ise aynı önemin ve hassasiyetin gösterildiğini söylemek güçtür. Bu, romantik bir nostalji değil; soğukkanlı bir tespittir.
158 Yıllık Bir Hatıranın Sessizliği
Maden’de kurulan telgrafhane ile başlayan haberleşme tarihi, zamanla ilçeyi Anadolu’nun en eski posta merkezlerinden birine dönüştürmüştür. Bakırın telgrafa, telgrafın da Maden’in kaderine karıştığı bu süreç, ilçenin hafızasında derin izler bırakmıştır.
Ancak bugün gelinen noktada, 158 yıllık geçmişi olan Maden PTT binasının yıkılıp yerine yenisinin yapılmamış olması, basit bir ihmal olarak görülemez. “Tasarruf tedbirleri” gerekçesiyle bu kadar köklü bir mirasın göz ardı edilmesi, sadece mekânsal bir sorun değil; tarihsel bir kopuştur.
Elazığ milletvekillerinden bu konuda anlamlı bir kamuoyu refleksi görülmezken, konu İYİ Parti İzmir Milletvekili Hüsmen Kırkpınar tarafından 8 Mayıs 2025 tarihinde TBMM gündemine taşınmıştır. Ancak 24 Haziran 2025’te verilen yanıt yine genel ifadelerden öteye geçmemiş, somut bir takvim ya da proje ortaya konulamamıştır.
Taşra, ne yazık ki bu ülkede çoğu zaman en son hatırlanan yer olmuştur. Oysa unutulan her taşra, merkezin hafızasından da bir parça koparır.
Bir İlçenin Biriken İhmali
Maden’de yaşanan sorunlar yalnızca PTT binasıyla sınırlı değildir.
Tarihî Maden Köprüsü’nün, denetimsiz madencilik çalışmaları sonucu zarar görmesi ve bu köprüye zarar verenlere bir yaptırım uygulanmaması, bu ihmaller zincirinin en acı örneklerinden biridir. Tescilli bir kültür varlığı göz göre göre yok olma tehlikesi yaşarken, sorumluluğun kurumlar arasında adeta dolaştırılması, yerel halkta ciddi bir tepki yaratmıştır.
Madenli Cezmi Orkun’un üç bakanlığa birden başvurmasına rağmen net ve tatmin edici bir sonucun ortaya çıkmaması da bu tepkinin nedenlerinden biridir.
Sorumluluk var gibi görünse de, sahiplenme eksiktir.
Öte yandan, Maden ilçesindeki 232 yıllık Cami-i Kebir, restorasyon kararı alınmasının üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen hâlâ restorasyon bekliyor. Bölge halkı, sorumsuz ve denetimsiz madencilik faaliyetlerinin tarihi yapıyı tehdit ettiğini belirterek yetkililere çağrı yapıyor: “Tarihimize sahip çıkın!”
Maden sakinleri, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cami-i Kebir için de kaynak ayrılmasını talep ediyor. Madenliler, yetkililerim sorumluluk almalarını ve tarihi yapının kurtarılması için harekete geçmelerini istiyor.
Sormak Gerekir…
Hazır arsası bulunan bir alana yeni bir PTT binası yapmak gerçekten bu kadar zor mudur?
Bu kadar büyük bir yük müdür?
Yoksa bu gecikmeler, ilçenin geleceğine dair başka bir senaryonun işaretleri midir?
Maden, yüzyıllardır dağlarına yaslanarak dimdik durmuştur.
Bu coğrafya, nice yokluk görmüş ama kimliğinden vazgeçmemiştir.
Sonuç İtibari İle;
Maden, sadece bir ilçe adı değildir.
Bakırla yoğrulmuş geçmişi, haberleşme tarihindeki yeri ve kültürel dokusuyla bu ülkenin hafıza noktalarından biridir.
Bugün Maden’i görmezden gelmek, yalnızca bir yerleşimi değil;
bu toprakların geçmişine ait güçlü bir hafızayı görmezden gelmektir.
Ve şunu unutmamak gerekir:
Maden, dağlarıyla Maden’dir.
Sesi bazen kısılır, ama hiçbir zaman tamamen susmaz.