Bekliyorlar ki, doğru-yanlış ne yaparlarsa yapsınlar alkışlayalım. En küçük eleştiri düşmanca bir tutum olarak algılanıp tepki görüyor. Oysa susarak, sinerek, kenara çekilerek hiç bir sorun çözülmez.

Konuşmak çözmenin ilk adımıdır. Sesini yükseltmeyen bir toplum ezilmeye, sömürülmeye mahkûmdur. Allah Resulü; ‘’zulüm etmeyiniz, zulme boyun eğmeyiniz’’ diye buyurur. Zulüm etmemek bizi sorumluluktan kurtarmaz, aynı zamanda zulme boyun eğmeyecek, kime yapılırsa yapılsın bunu takbih edeceksiniz.

İki-üç yıldır ülke korkunç bir pahalılık ve enflasyonla boğuşuyor. Zam sağanağı fiyatları takip edilemez hale getirdi. Aylık periyotlar ile yapılan zamların yerini günlük- saatlik zamlar aldı.

Vatandaşın ülkeyi yönetenlerden doğru yönetmelerini, adil olmalarını beklemek hakkıdır. Doğru yönetmek, bu hızına yetişilemeyen zamları durdurmak, en hayati ihtiyaçlarını gideremez duruma gelen vatandaşın ihtiyaçlarını giderecek noktaya getirmektir. Bunu yapamayan, yapamayacağı anlaşılanı iktidardan düşürmek vatandaş için bir borçtur. Siyasetin yönetenlere yüklediği ödevlerin yanında yönetilenlere de yüklediği vazifeler vardır. Siyasetçi doğru yönetecek, vatandaş da yönetemeyeni oyları ile cezalandırarak yeni kadroları iş başına getirecektir. Herkes görevini yaparsa o ülkede hiç bir mesele çözümsüz kalmaz.

Bu ülkede siyasi iktidar görevini yerine getiremiyor ama vatandaş da getirmiyor.                                 Vatandaş görevini yapsaydı iktidarı değiştirir, yapabileni iş başına getirirdi. Onun için bu kriz ne zaman bitecek sorusunun cevabı gayet açıktır: AKP seçmeni ne zaman ıslah olur, bu kadar başarısızlığa, yalana, dolana, yolsuzluğa rağmen oyunu değiştirmemekten, inat etmekten ne zaman vazgeçerse, o zaman bu yangın biter. Çünkü AKP'yi iktidarda bu kör inat, bu aymazlık tutuyor. Bu olursa, yeni bir kan gelir, ülkede rahatlama olur, hasımlaştırma siyasetinin yerini uzlaştırma siyaseti alır. Yüce Allah Hz. Musa ve Harun'a Firavuna karşı bile ‘’yumuşak dil kullanmayı emretmemiş miydi?’’(Taha/44) Böyle bir kadro ve iktidara ihtiyacımız var.

İŞTE O İKTİDAR GELİYOR…

Bu hafta altı lider, KILIÇDAROĞLU, AKŞENER, UYSAL, KARAMOLLAOĞLU, DAVUTOĞLU ve BABACAN, Bilkent Oteli’nde önemli bir belgeye imza attılar. Millet ittifakının iktidar olması halinde devleti yeniden nasıl tanzim edeceklerini, yirmi yılın yaralarını nasıl saracaklarını anlattılar. Tarihe "Bilkent Deklarasyonu" olarak geçecek belgede milletin beklediği birçok düzenleme var. Belge hem parlamenter sistemin hem de partili başkanlık sisteminin arızalarını, işlemeyen yanlarını görerek hazırlandığı için birçok yenilik barındırıyor. Bu ülkede en çok yakınma yargı sisteminden geliyor. Yapılan kamuoyu araştırmalarında yargıya güven yerlerde sürünüyor. Bunun nedeni yargının siyasallaştırılması, iktidarın bir sopası haline getirilmesiydi. En kapsamlı düzenleme bu alanda yapılıyor. Hâkimler ve savcılar ayrı ayrı kurullar haline getiriliyor. Üyelerinin seçimi iktidar partisinin tekelinden alınarak yarısının hâkim ve savcılar, yarısının meclis tarafından seçilmesi planlanıyor. Adalet bakanı kuruldan çıkarılıyor, yargıya emir veya talimat vermek yasaklanıyor. Bile bile yanlış kararlar veren ve vatandaşı zarara uğratan hâkimlere karşı tazminat yolu açılıyor. Bu şu demek; bundan sonra hiç bir hâkim partim, cemaatim böyle istiyor diye karar veremeyecek, verirse büyük tazminatlarla karşı karşıya kalacak. Merkez bankasının özerkliği yeniden sağlanarak bir anayasa hükmü haline getiriliyor. Artık iktidara gelen, keyfim istedi merkez bankası başkanını değiştiriyorum diyemeyecek. Kamu kuruluşlarına meclis denetimi getiriliyor, meclis gerek görürse bu kurumların hesaplarını didik didik edecek. Böylece satılsın diye bilinçli olarak zarara uğratılan kurumların bir daha içi kolay kolay boşaltılamayacak. Kimse yönetim kurullarını çiftlik gibi kullanamayacak, 5/6 maaşlı bürokratlar tarihe karışacak. En büyük şikâyetlerden biri, kamuya personel alımlarında yapılan mülakatlardı. Ona da çözüm getirilmiş, mülakat sistemi kaldırılıyor, sadece gerekli olan bazı kurumlarda kamera eşliğinde mülakat yapılacak, bir haksızlık olduğunda konu yargıya taşınabilecek. Böylece dayısı olmayan fakir-fukara çocuklarına da devlet kapısı açılacak, torpili olanlar değil, liyakati olanlar işe girebilecek.

Böyle daha birçok güzel düzenleme var. Bütün bunların olabilmesi için bu zam yağmuruna sebep olanları destekleyenlerin bundan vazgeçmesi lazım. Ya bu zamlar az, biraz daha istiyoruz diyerek kendi felaketimizin müsebbibi olacağız, ya da elimizi kalbimize koyup yapamayan gitsin, yapabilen gelsin diyeceğiz. Kaderimizi çizecek olan kendi ellerimizle kullanacağımız oylardır.

Bir defa daha kendim ettim kendim buldum demeyelim.