Antalya’daydım, telefonum çaldı arayan Sevgili Murat TURAN’dı…
“Sevgili” diyorum, zirâ hem 1970’li yıllardan beri tanışık oluşumuz dolayısıyla aramızdaki samimiyete, hem de benden yaşça küçük oluşuna binaen kullanıyorum bu kelimeyi, mâzur görün.
Hâl hatır sorduk karşılıklı, sonra sadede geldi…
“Hocam bize ‘TURAN’ı neden yayından kaldırdınız?’ diye sitem ederdiniz hep, şimdi 5 yıl sonra haftalık olarak tekrar çıkarmaya karar verdik. Artık siz de daha önce yazmış olduğunuz gazetemize haftada bir köşe yazısı yazarsınız…” dedi.
Geçmişi düşündüm ister istemez, rahmetli Kemâl TURAN’ın yazılarıma olduğu kadar, arada bir sosyal ve siyasal konular da dâhil olmak üzere sporda hazırladığım haberlere de itinayla yaklaşımını, ama özellikle Elazığ’ın ve toplumun çıkarını gözeten, kamu yararını esas alan genel yayın politikasını hatırladım.
Hiç tereddüt etmeden; “Hay hay Murat Bey, neden olmasın” dedim.
Hatta haftada iki gün yazmakta olduğum bir başka yerel gazeteye de ilettim bu teklifi ve nezaketen izin istedim…
***
TURAN’ın 12 Temmuz 2021 Tarihi’nde yaklaşık 5 yıl aradan sonra haftalık olarak neşredilen ilk sayısındaki köşe yazımda da geçmişteki TURAN’ı ve yaşadıklarımızı kaleme aldım.
Birbirinden değerli yazar arkadaşları bir araya getiren Murat Bey’in “ilk sayıda ne yapabiliriz?” şeklindeki sorusu üzerine ilk sayı için haber konularına ilişkin yaptığımız istişârede sadece düşüncemi bildirdim.
Ancak ilk sayının PDF’sini görünce, doğrusu TURAN’a yakışmayacak bir takım olumsuzlukları gazetenin whatsapp grubunda özeleştiri olarak paylaştım arkadaşlarla...
TURAN’ın ilk sayısı 8 sayfa için hayli fazla olan 13 yazarla çıkmıştı, bu nedenle de baştan iyi kurgulanamadığı için mizanpajda sorunlar vardı. Yazarların rastgele yerleştirildiği sayfalarda habere yer kalmamış, spor yazarlarına iç sayfalarda yer verildiği yetmezmiş gibi 8. Sayfa’da yani gazetenin son kapak sayfasında bile baştan aşağıya bir köşe yazısının tamamı yayınlanmıştı!
“TURANSPOR” diye hatalı yazılan spor logosunun üstünde yer alan; “Fanatiklerin Gazetesi” ibaresi de bence başta titizliğiyle tanıdığım rahmetli Kemâl TURAN olmak üzere, babası kurucu Ali İhsan TURAN ile gazeteye yıllarca emek vermiş oğullarının da zoruna gidecek hafiflikteydi!
TURAN’a yakışır nitelikte görmediğim o nüshadan tespit ettiğim ve bir sonraki sayıya düzeltilmesi amacıyla 16 madde hâlinde sıraladığım hata ve olumsuzluklar, gazete yönetimi ve yazar arkadaşların da takdiriyle kabul görünce, özeleştiri yaptığım olumsuzlukların giderilmesi için yardımcı olmam hususunda beliren arzu ve talebi geri çeviremedim. Böylece ister istemez gazeteyi 2. Sayısı’nda kısmen 3. Sayısı’ndan itibaren de tümüyle haber, editörlük, mizanpaj kurgusu, tashih olmak üzere her yönüyle üstlenmek zorunda kaldım.
***
Genç kardeşim, TURAN Ailesi’nin 4. kuşak temsilcisi Sevgili Mert TURAN’la el ele verdik; TURAN’ın geçmişteki orijinal genel logosu ile spor logosunu yeniden çizdirdik ve ilgisiz logoları değiştirdik…
Yeterince haber girebilmek ve yazarların dağılımını sağlıklı yapabilmek için sayfa sayısını 12’ye çıkarıp spora 3 sayfa yer ayırdık, Elazığspor’un Maçları’nı kapsamlı olarak işleyebilmek amacıyla gazetenin çıkışını Salı gününe kaydırdık.
Sonra da yazar arkadaşlarımızla ve yönetimle uyumlu olarak, gazetenin alacağı herhangi bir kararı dahi demokratik biçimde oylamayla belirleyip, özeleştiriyi de ihmâl etmeden çalışmaya başladık.
Gün geldi, dövizdeki artıştan dolayı kâğıt, mürekkep, matbaa vb. baskı maliyetlerinin artışı dolayısıyla 10 sayfaya düştük, tamamen renkli olan baskıyı iç sayfalarda siyah beyaza dönüştürsek de kapak sayfalarını renkli çıkaran tek gazete olarak yayınımızı özveriyle sürdürdük!..
Ancak geçmişte TURAN’ın 93 yıllık mazisi boyunca hiç ayrılmadığı; Elazığ’ın ve toplumun çıkarını gözeten, kamu yararını esas alan genel yayın politikasından ve benim sürekli dile getirdiğim, “Tarafız, güçlüden değil, haklıdan yanayız!” ilkesinden taviz vermedik!
George ORWELL’in; “Gazetecilik birilerinin yazılmasını istemediğini yazmaktır, gerisi halkla ilişkilerdir!” sözünde olduğu gibi, kimseden talimat almadığımız için birilerinin yazılmasını istemediği doğruları rahatlıkla yazdık ama yalnız icraatlarını eleştirdiğimiz insanları asla karalamadık!
İmtiyaz Sahibi olarak Murat TURAN’ın bu konudaki dik duruşunu ve tüm baskılara göğüs gerişini, ilk sayıdan bugüne bir haberimize bile müdahâle etmeyişini, hatta bize olan güveninden dolayı gazeteyi okurlarımızla birlikte gördüğünü dile getirmemek ve kamuoyu adına O’na teşekkür etmemek büyük haksızlık olur!
19 ayda çıkardığımız 81 sayıda, Avrupa’da olduğum 1 aylık süre dışında bizzat yazmadığım ve düzeltmediğim haber-spor hiçbir yazı, seçmediğim hiçbir fotoğraf yayımlanmadı TURAN’da…
Ayrılan bir muhabir arkadaşımızdan sonra yeri doldurulamadığı için son 11 aylık süreçte Sevgili Mertle haftada 4 gün masadan hiç kalkmadan, 3 gün de sabahlayarak hazırladık TURAN’ı…
Her fırsatta andığım gibi; Yönetimimiz, yazarlarımız, matbaa ve dağıtım elemanlarımızın da büyük katkıları var ama, Sevgili Mert gibi benimle uykusuz gecelerin sabahında en az 3 gün telefonumun öteki ucunda ve çevrimiçi şekilde gazeteyi hazırlayan, kurgumuzu ve felsefemizi sayfalara yansıtan Dizgi Operatörümüz benim de öğrencim olan Mehmet KARAKILIÇ’ın emeği çok büyüktür!
***
Ve TURAN tüm bu emekler sayesinde, ajanslara da abone olmadığı için Elazığ ile Elazığlı’yı öncelleyen özel haberleriyle, ayrıca her hafta merak uyandıran gündeme taşıyacağı konu / konuların ne olacağı sorularıyla kamuoyunun teveccühüne lâyık oldu!..  
Uzun da olsa bu anlattıklarımı yazmak zorundaydım, şimdi gelelim sadede…
Ne oldu da “TURAN’A VEDA EDERKEN” başlığını kullandım?
Bu yazıyı kaleme alışımın sebebi de bu soruya açıklık getirmekti zaten, sebebini bildirmeden ayrılmak olmazdı?
Kimse ayrılışımı bir başka nedene bağlamasın ve bir yerlere çekmesin sakın!
Her sabah güneş doğmadan yaptığım yürüyüşler haftada 4 güne düştü.
Sosyal hayatım kalmadı, perşembeden pazartesine evimize misafir kabul edemez olduk!
Hafta sonunda Tv’den ekrana bakarak maç seyretmek yerine, çalışırken spikeri dinlemek ve önemli pozisyonların tekrarını izlemek zorunda kaldım sürekli!
Sevgili Mert ve Mehmet KARAKILIÇ’la birlikte yalnız 3 kişilik bir ekip olarak TURAN’ı hazırlarken, bu ortamda benim Genel Yayın Yönetmenliğim organizasyon ve yönlendirme değil bizzat mutfak işçiliği oldu!   
Özetle yoruldum!
İşten kaçmam tanıyanlar beni bilir, kaçsam 19 ay taşınmazdı bu yük!
Dahası var çünkü…
Bu kadar yoğun olunca, aileme zaman ayıramıyorum, öteki çalışmalarım için vakit bulamıyorum.
Kitap hazırlıklarım, yıllardır tamamlayamadığım çalışmalarım beni bekliyor…
O nedenle TURAN’a veda ederken, bu ayrılığın altında başka sebepler aramasın hiç kimse?
Hayatım boyunca yaptığım hiçbir işe aracı kullanmadım, hepsine de çağrılarak ve teklif alarak gittim.
Koltuklardan, makamlardan güç almadığım için zamanı gelince de görevi bırakmasını bildim!
Sevgili Mert, “mektepli” olduğu bu işi birlikte emek çektiğimiz süreçte çalışkanlığı, karakteri ve ilkeli duruşuyla taşıyabilecek güce erişti, biraz yardım ve destekle TURAN’ı geleceğe taşır inanıyorum.
“Kökleri Elazığ’da olan Anadolu’nun Çınarı” dediğim Gazetemiz TURAN’a, gazeteyi yöneten, yazan çizen, çalışan bütün arkadaşlarıma ve bu sütunlardan tüm okurlarıma sesleniyorum, kabul edin…
Allah’a ısmarladık.