Ölüm yıl dönümünde anılırken yine fikirleriyle gündem olan Hüseyin Nihâl ATSIZ’ın “siyâsî partiler” hakkındaki düşüncesi günümüzde yaşananları ne de güzel özetliyor…

“Partilerde ülkü yoktur. İktidara geçmek ve orada kalmak için en aşırı tavizlerden çekinmezler!” demiş ATSIZ.

Öte yandan “Demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları” diye önem atfedilmiş siyâsî partilere?
Elbette siyâsî partilerin varlığı şarttır, gereklidir.
Özellikle idârenin demokratik olabilmesi için sadece “çoğunluğun” oyunu almak yetmez, bir başka ölçü de birden fazla partinin olması yani “çoğulculuk” prensibinin gerekliliğidir.
Zaten düz mantıkla düşünüldüğünde “seçme” fiilinin gerçekleşmesi için birden fazla seçeneğe ihtiyaç vardır.
Tek seçenek insanlara tercih hakkı tanımayacağına göre; toplumun huzuruna çıksa da, oylara talip olsa da “tek parti” veya “tek aday”, yönetim şekli “cumhuriyet” olarak adlandırılsa da idârenin “demokratik” olmasına en büyük engeldir!

Ve bu nedenle geçmişten günümüze dek dünya üzerindeki birçok devlet, “cumhuriyet” olarak anılmış olsa bile çoğunluğun oylarıyla iktidar olan hükûmetlerle idâre edilmiş olsalar da “demokratik” olmadıkları için insan hak ve hürriyetlerine aykırı tarzda yönetimler sergilemişlerdir!    
***

Anlattıklarımızdan sonra “cumhuriyet” mi daha önemli, “demokrasi” mi dersek cevabınız ne olur?
Yıllarca öğrencilerime bu konuyu izâh ederken; Çin Halk Cumhuriyeti, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB), İran İslâm Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti gibi ismi “cumhuriyet” olsa da yönetim tarzları birbirine hiç uymayan devletleri sıraladığımda, ardından da tercihlerinin neden Türkiye Cumhuriyeti olduğunu sorduğumda istediğim cevap, çoğunluk ve çoğulculuk prensipleriyle “demokratik” yönetim biçimine sâhip oluşumuzdu elbette!..   

Ancak; 2. Dünya Savaşı’ndan sonra 1949’da kurulan “Federal Alman Cumhuriyeti” ismiyle Batı Almanya ile doğuda SSCB’nin etkisinde ve sosyalist sisteme sahip ama ismi “Alman Demokratik Cumhuriyeti” olan Doğu Almanya’ya bakacak olursak, adı “Demokratik Cumhuriyet” olarak geçse de “çoğunluk” ve “çoğulculuk” prensiplerinin uygulanmadığı Doğu Almanya, halkın ekonomik bakımdan refah seviyesi daha yüksek olan Batı Almanya’ya kaçışına engel olmak üzere “Utanç Duvarı” diye bilinen ünlü “Berlin Duvarı”nı inşa etmek zorunda kaldı!
Sonuç olarak cumhuriyet de önemlidir ama demokrasi çok daha önemli ve vazgeçilmezdir!..
***        

Benim özellikle önceki yazılarımda da sık kullandığım bir tanım var; “Bir şehrin kaderini sadece yönetenlerin ufku ve kalitesi değil, yönetilenlerin kültür ve eğitim düzeyi de belirler!” Diyor Felsefeci Yazar Dücane CÜNDİOĞLU…
Özellikle demografik yapının değişimiyle son yıllarda Elazığ’a çok uyan bu tanım, ne yazık ki şehrimizin kaderini negatif olarak etkilese de kabul etmeliyiz ki çok doğru ve realist bir tespit.
Ufukta beliren seçim nedeniyle ülkede ve Elazığ’da yoğun bir siyâsî trafik var.
Bugüne dek ortada görünmeyen ancak şimdilerde köylere, ilçelere giden, vatandaşın hâlini hatırını soran, televizyonlara programlara çıkan, ilden ya da genel merkezlerden gelen, her düzeydeki siyâsî parti temsilcilerinin tek derdi var, emin olun ki oy kaygısı!
Vatandaşın derdiyle hemhâl olmak isteyen, seçim dönemini bekleyip propaganda yapmayı hesaplamadan da sahada olur, toplumun sorunlarına çözüm bulmaya çalışır / çabalardı?
Konu seçim, söz konusu da propaganda olunca dikkât edin, Elazığ’ın ve Elazığlı’nın sorunlarını değil, öncelikle partilerini ve genel başkanlarını anlatan, yücelten siyâsiler, ülke gündeminden, hatta Amerika ile Rusya’dan bahsederek, Dünya’da olup bitenlerden dem vurarak, hamaset dolu nutuklar savuruyor!
İşte baştan işâret ettiğim gibi şehrimizin kaderini belirleyen yönetilenler de, maalesef bir futbol takımının taraftarları misâli tuttukları siyâsî partinin yanını yere vermiyor, kusurlarını görmüyor, alenî biçimde yapılan yanlışları bilerek olsa da öteki siyâsî parti taraftarlarına karşı hiddet, hatta şiddetle savunuyor!
***
Partiler insanın mutluluğunu sağlamaya yönelik bir araç iken, yaşadığımız şu dönemde insanlar partiyi kutsal görüp, onu yüceltmeye ve mutlu etmeye çalışıyorlar!..
Oysa, partiler demokrasilerde halkın mutluluğunu sağlamak için bir araçtır, amaç değildir!
O hâlde şehrimizin kaderini belirleyen yönetilenler, yani halk diye adlandırdığımız kitle tuttuğu ve desteklediği partisini kendisinin varlık sebebi olarak görmemeli, partisinin kendisinin varlık sebebi olduğunu bilmelidir!
Parti, insanın mutluluğunu sağlamaya yönelik bir araç iken, yaşadığımız şu dönemde insanlar partiyi kutsal görüp, onu yüceltmeye ve mutlu etmeye çalışıyorlar!..
Bu erdem dolu mesajın anlamını sadece Elazığlılar değil, demografik yapıyla değişim gösteren Elazığ Halkı’nı oluşturan Elazığlı olmayan vatandaşlar da, hatta tüm siyâsî partilerin yönetim kademesinde görev yapan arkadaşlar da idrak etmelidirler!
Bir de bu düşünceye hak vermekle birlikte, seçilmiş ve atanmışlara değil de; “Biz müstahakız!” diyerek, oylarıyla onları belirleyen Elazığlılar’a sitem edenler var!
Kim haklı, kim haksız?
Demek ki boşuna “Bir şehrin kaderini sadece yönetenlerin ufku ve kalitesi değil, yönetilenlerin kültür ve eğitim düzeyi de belirler!” dememiş Yazar Dücane CÜNDİOĞLU…