İçinde bulunduğumuz ekonomik şartlar, vatandaşın hükümetten beklediği hamleleri gerçekleştirmekte zorlansa da vatandaş umutla yapılacak hizmetleri bekliyor. Soğukta karda dışarıda kalan, konteynır da üşüyen, çadırda olup ta konteynır bekleyen vatandaşların sayısı nispeten azalsa da tamamen bitti diyemiyoruz. Bizler sıcak yatağımızda rahat uyurken o insanları düşünmeden, çekmiş oldukları sıkıntıları hissetmeden yaşamak gerçekten çok zor… Umulur ki bu soğuklarda kimse sokakta dışarıda kalmasın. Herkesin sıcak bir yuvası sofrasında yiyebileceği bir aşı olsun.
    Devlet büyüklerimiz itibardan tasarruf etmezken fakirin sofrasına koyacağı zeytin tanesine saplaması hiçbir vicdana sığmaz… Toplumsal adaletin zedelendiği noktada artık iyileşmez yaralar açılmaya başlamıştır; bizler çevremizdeki her ihtiyaç sahibine ulaşamazsak da mümkün olduğunca insana dokunmaya çalışıyoruz. Üstünden bir yıl geçmesine rağmen bu büyük felaketin izleri daha yıllar boyunca hem gözümüzün önünde hem de yüreklerimizi yaşayacaktır; yaşamaktadır da… Yapılacak olan özellikle mevzuat alanındaki kolaylaştırmalar ile vatandaşın yıkılan konutunu tekrar yapabilmesinin önü açılmalıdır. Depremin etkilediği bölgedeki nüfus yoğunluğu zaten sabit gelirli vatandaşlardan oluşan büyük bir çoğunluğu barındırıyor; ayrıca beklenen büyük İstanbul depremi için özellikle sanayi tesislerinin deprem felaketi yaşamış bölgelere bir şekilde nakledilerek hem bu bölgedeki istihdam arttırılmış olup hem de insanların bozulan ruh hallerinin düzeltilmesi sağlanmalıdır. Bunun için hükümetimizin cazip yatırım teklifleriyle yatırımcıyı sevk etmesi gerekmektedir mevcut felaketi mümkün olduğu kadar hızlı ayağa kalkabilmek için şartları lehimize çevirmemiz gerekmektedir.
    Devletimizin ekonomik olarak sıkıntılı ve zor günler geçirdiği bugünlerde; özellikle ülkemizde misafir olarak bulunan sığınmacıların da ülkelerine ivedilikle gönderilmesi gerekmektedir. Zaten belli bir yoğunluğu ve yükü bulunan ekonomimizi ferahlamak için bu elzemdir. Vatandaşlarımızın tekrar üretim ekonomisine yönlendirilmesi, üretimin ve istihdamın cazip hale getirilmesi gerekmektedir. Dışarıdan ithal ederek insanlardan, başka ülkedeki ülkedeki çiftçilerin üretmesine bekleyerek bir yerlere varmamız mümkün değildir. Komşumun çiftçisi tarlasına mahsulü ekecek, onu yetiştirecek, hasadını yapacak, ardından bana satacak ve ben de karnımı doyuracağım… Böyle bir dünya düzeninde ilerlemek ve de yaşamak var olmak mümkün değildir. Biz kendi ihtiyacımız olan ürünleri özellikle tarımsal ve hayvansal alanlarda, tamamen kendimiz üretmeliyiz. İçerisinde yaşadığımız cennet Anadolu coğrafyası, vatanımız üzerinde barınan nüfusun belki de birkaç katını besleyebilecek kapasitededir. Yapmamız gereken tek şey çalışmak üretmek ve gelişmektedir.
    Ülkelerin gücü ve istikballerinin garantisi, üretim gücü ve bilgiyle alakalıdır. Bilgisiz, üretimsiz kalmış bir toplum acı içinde yok olmaya mahkûmdur. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Geçmişte onlarca devlet kurmuş olan büyük Türk Milleti; içinde bulunduğu bu zor ekonomik şartlardan da çok kısa zamanda kurtulacağına inancım tamdır. Yeter ki bizi biz yapan değerleri muhafaza ederek el ele vererek üretelim ve güçlenelim. Bir kelime aslında ne kadar çok şeyi özetliyor… 
TÜRK, ÖĞÜN, ÇALIŞ, GÜVEN…