Basım bilgilerine göre, A. Asadoryan, Şirket-i Mürettibiye Matbaası, İstanbul, 1311-1895 basım tarihli ve şu an Bayazıt Devlet Kitaplığında bulunan bir kitapta memleketimizle ilgili bir bölüme denk geldik. Burada, yazarı belirsiz bir gezginin yazdığı Samsun, Diyarbekir yoluyla Bağdat ve Basra’ya ve oradan Halep ve İskenderun yoluyla İstanbul’a değin uzun yolculuğu kapsayan mektuplar yer almaktadır.

Belirttiğimiz gibi, bu mektuplar, bir dergide de yayınlanmış olmasına karşın, yazarı açıklanmamaktadır. İncelediğimiz kitapta da seyyahın adı geçmemektedir. Ancak yazı üslûbundan: Türk-İslâm kültürüne vakıf, resmî söylemli, özel bir görevli olduğu anlaşılmaktadır. Bu seyyah Elazığ ve çevresini diğer mektuplarında da detaylıca anlatmaktadır. Özellikle; Ergani’den yazdığı mektupta Gölcük’e oldukça geniş yer vermiş. Gündelik yaşam, özel ve öznel yorumlar pek görülmemektedir. Adeta mektuplar bir salname dikkatiyle yazılmış gibidir.

Yazı uzun olduğundan, bu yazıda, seyyah mektubunun girişini ve yöremizle ilgili yerini ilk bölümünü sunuyorum:  

Girişten bir bölüm:

Dünyada seyahatten daha latîf, daha faideli bir şey tasavvur olunamaz. Husûsiyle (özellikle) kıştan başka bir mevsime tesadüf ederse zevkine pâyân (ölçü) olmaz. İnsan esnâ-yı seyâhatte Hakk Cell ü Alâ’nın (ulu ve yüce ALLAH’ın) âsâr-ı kudret bahiresi (gücüne kanıt eserler) olan elvâh ve bedâyi’i (manzara ve güzellikleri) temâşa ile (seyirle) lezzet-yâb olur (keyif alır); bilmediği yerleri, görmediği akvâmı (halkları) görüp öğrenir. Ahlâk ve adetlerini tetkik eder. Tetkikâtından bazısı bâis-i ibreti (ibret almayı), bazısı mûcib-i istifade (yarar nedeni) olur, mamafih bu istifade nefsine münhasır (tek kendisine) kalmayıp buna bilâhare (sonraları) hem-nevi (başkaları) da iştirâk eyler.

Yöremizle İlgili Mektuplar:

               5.Mektup: Malatya.                     Fî. 31. Mayıs.   Sene: 1308

               6.Mektup: Mamûretü’l-Azîz.      Fî.   5. Haziran. Sene: 1308

               7.Mektup: Ergani Madeni.          Fî.   8. Haziran. Sene: 1308

               8.Mektup: Diyarbekir.                  Fî. 12. Haziran. Sene: 1308

ALTINCI MEKTUP: Mamûretü’l-Azîz Fî. 5 Haziran SENE: 1308 (18 Haziran 1892)             

Malatya’dan hareketimizin üçüncü günü Mamûratü’l-Azîz kasabasına muvâsalat edildi (ulaşıldı). Şu üç günlük yolda şâyan-ı takdir gördüğüm bir şey varsa o da şoselerin intizamı ve ekinlerin, bilhassa “Harput Ovası” denilen vâsi (geniş) ovada bulunan mezrûâtın (tarımın) kemâl-i feyz ve berekete (yüksek bolluk ve berekete) delalet eden halidir diyebilirim.              

Yolda gecelediğimiz mahallerde bundan evvel ettiğimiz rahatı, sefâyı pek de bulamadık; mamafih şikâyet edecek derecede bizâr olmadık. 

“Mamûretü’l-aziz” kasabasında misafir olduğumuz mahal oldukça muntazam bir otel halindedir. Kasaba düz bir zemin üzerine mebni (kurulu) olup yirmi yirmi beş sene-i mukaddem (yıl öncesi), Harput şehri kibâr ahalisinin (büyüklerinin) mezrası olmak münasebetiyle, “Ağavât Mezrası”(ağalar mezrası) namıyla bir köy halinde bulunmakta iken ahiren merkez-i vilâyet (il merkezi) ittihaz olunmasından ve hükümet konağı, kışla ve sair ebniye-i emîriye (yönetici binaları) ile beraber ahali canibinden  de bir hayli ebniye (binalar) inşa edilmesinden dolayı az zamanda pek çok umrân kesp ederek ve hele sonraları bir takım mensucat tezgahları, fabrikaları da vücuda gelerek elyevm (bugün) iki bine karîb (yakın) hane ve saireyi şamil bir şehir haline gelmiş ve gittikçe tezyîd-i mamûriyet (bayındırlaşıp)  ve cesâmet eylemekte (büyümekte) bulunmuştur.          

Asıl ‘Harput’ namı verilen şehr-i kadim (antik şehir) mamûreye (yeniye) üç çar-yek (çeyrek) saat mesafede ve yüksek bir cebel (dağ) üzerinde müessestir (kuruludur).

(İlk bölümün sonu, devamı gelecek sayıda)