Bir Ramazan'a daha eriştik. Hiç birimizin bir kaç saniye sonrasının garantisi yok. Hayat bir varmış bir yokmuştan ibaret. Böyle olduğunu hepimiz biliyoruz. Biliyoruz da hayatımızı ona göre tanzim ediyor muyuz? Hayır!

Çünkü din anlayışımız problemli, dindarlığımız sorunlu.

Namazla, oruçla her günahın örtüleceğini sanıyor, bu ibadetleri yapmak şartıyla her rezaleti irtikap ediyoruz. Dünyamızı da, ahiretimizi de kendi ellerimizle karartıyoruz.

Bazen bir kişinin peşine takılmayı dava ve İslam diye görüyoruz. Allah'a Kuran'ın rehberliği ile gitmek yerine falan partinin, falan liderin, falan hocanın hırslarının peşine takılarak gideceğimizi sanıyoruz. Dindarlığın, anlamak, yaşamak ve hissetmekten ibaret olduğunu görmüyoruz.

Cehaletimiz o kadar büyük ki, bir şizofrene sarık, cübbe giydirin, biraz da sakal bıraktırın, halkın yarısı -evliya- diye peşinden gidecektir. Bilginin, aklın kılavuz olmadığı bir inancın bizi uçurumlara götüreceğini görmüyoruz. Hem de defalarca tecrübe ettiğimiz halde.

Büyük veliler, ama gerçekten büyük olanlar insanları -kendilerine- çağırmazlar. Mürit aramazlar, Hakkı ararlar. İnsanları hakka, adalete, doğruluğa, kardeşliğe kısacası iyi insan olmaya çağırırlar. Cemiyetin ruh ve mana üfleyicisi olurlar. Şöhretten, siyasetten, ayrıştırmaktan, uzaklaştırmaktan kaçınırlar. Toplum içinde iyinin, güzelin canlı birer misali olurlar.

Ramazan iyi insan olmak için fırsatlarla doludur.

Ağır bir ekonomik krizden geçiyoruz. Çocuğunun sütünü alamayan, evine mahcup, başı yerde giden babalar var. Çocuğunun çığlıklarına göz yaşı katan anneler var. Tencere kaynamayan, dolabı boş evler, haneler var. İşsizler, kimsesizler, fakirler, çevresinden halinin anlaşılmasını bekleyen muhtaçlar var. Her şey ateş pahası. Artık ekmek alırken bile on defa düşünen bir toplum haline geldik.

Bu ay birbirimizi en iyi anlamamız ve birbirimizle en çok kol kola girmemiz gereken bir ay olmalıdır. Komşusunu, fakirini aç bırakan bir toplum iflah olmaz. Kimsenin gözü kimsenin sofrasında kalmamalıdır. Herkes sofrasından biraz kısarsa, sofrası boş olanların da sofrası dolar. Dindarlık paylaşmaktır, kendimiz için istediğimizi ayırımsız herkes için istemektir. Emin olun ibadetin en güzeli, Allah'ın rızasına en yakın olanı da budur!

 Bakın asırlar önce Abdülkadir Geylani hazretleri bu gerçeği ne güzel açıklamış:

‘’Yoksulun karnındaki bir lokma (yoksulun karnını doyurmak) bin mescit inşa etmekten daha hayırlıdır. Kabe'ye örtü ve atlas giydirmekten de (daha hayırlıdır), Allah için kalkıp rüku (ibadet) etmekten daha hayırlıdır. Küfre karşı cihat etmekten daha hayırlıdır. Sıcağın altında yıl boyu (bir ömür) oruç tutmaktan daha hayırlıdır. Yoksulun karnına inen un (lokma-yemek), artık güneş aydınlığı gibi parlaktır;

Ey açları doyuranlar! Sizlere müjdeler olsun.’’

Büyük velinin bu sözleri aynı zamanda tasavvufun ne olması ve ne olmaması gerektiğine de işaret eder. Asıl olan derviş kisvesi giymek değil, güzel ahlâkı, insan sevgisini, merhameti bir manto gibi bürünmek ve bunu bütün insanlara yaymaktır.

Unutmayın bu vatan coğrafyasında karnı doymayan insanlar var.

Unutmayın, açlıktan gözlerinin feri gitmiş çocuklar var.

Unutmayın, gözleri şefkatimizde, merhametimizde, insanlığımızda olan muhtaçlar var.

Zam sağanağı altında ezilen insanlarımız için şu Ramazan bir rahmet ve bolluk, ona vesile olanlar için ise Abdülkadir Geylani hazretlerinin ifadesiyle bir müjde ayı olmalıdır. Hayır, yarışının tam zamanı.

Bütün okuyucularımın Ramazanını kutlar, huzurlu, bereketli, rahmeti bol bir Ramazan dilerim.