Kısaca, tasarlanan bütçede gelir ve giderlerin birbirini karşılamaması durumu bütçe açığı olarak tanımlanmaktadır. Başka bir ifade ile bütçenin gider kısmının gelir kısmından fazla olmasıdır.

Bütçe açıkları özellikle 1970’li yıllardan itibaren ekonominin en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir. Son yıllarda bazı gelişmiş ülkelerde, bütçe açıklarının giderek azaldığı, tam tersine bütçe fazlalıklarının gündeme geldiği gözlenmektedir. Buna karşın, Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ülkede bütçe açıkları sorunu önemini korumakta, ancak niteliği daha farklı ve sonuçları çok daha ağır olarak kendisini göstermektedir.

Ülkemizde kronik bir hale gelen bütçe açıkları 1980 yılından itibaren uygulamaya konulan ekonomik istikrar kararları ve alınan önlemlere rağmen 2000’li yılların başlarına kadar devam etmiştir. 2001 yılında bankacılık sektörünü etkileyen krizle beraber artan borç yükü ve bunun sonucunda yüksek borç faiz ödemeleri mali yapıya ağır yükler getirmiştir. Buna bağlı olarak borç faiz ödemelerinin bütçe içindeki payı giderek artmış ve bütçelerin sürekli açık vermesine neden olmuştur. Sonuçta vergi yolu ile elde edilen gelirlerin büyük bir bölümünün faiz ödemelerine ayrılması gündeme gelmiştir.

Bütçe açıkları sorununu daha yakından görebilmek için Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren gerçekleşmiş olan bütçe verilerine eski dönemleri de dikkate alarak bakmakta yarar vardır.

1923 yılında Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte “denk bütçe” ilkesi, maliye politikasının temel ilkesi kabul edilmiştir. Ancak devlet bütçesi 1923-1926 yılları arasında da açık vermiştir. 1926 yılından sonra 1938’e kadar sadece 1931 ve 1933 yıllarında bütçe açık vermiş, diğer yıllarda bütçe fazlaları söz konusu olmuştur. Bundan sonra 1944 yılı dışında 1950’ye kadar bütçelerde gelir fazlası olmuştur. 1950’li yıllarda kamu yatırımlarındaki artışlar nedeniyle bütçe açıkları da oluşmaya başlamıştır. Dolayısı ile 1951 yılı dışında 1960’a kadar bütçeler açık vermiştir.

Planlı kalkınmaya geçtiğimiz 1963 yılından itibaren, 1963 – 1972 yılları arasında, 1963, 1967 ve 1970 yılları hariç yedi yıl açıklarla kapanmıştır. En yüksek bütçe açığı 1971 yılında verilmiştir. 1972 – 1980 yılları arasında da bütçe açıkları devam etmiştir.  ‘’24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Tedbirleri’nin’’ uygulamaya konulması bütçe dengesini olumlu yönde etkilemiş olsa da söz konusu uygulamaya devam edilmemesi nedeniyle bütçe açıkları yeniden hız kazanmıştır. Bir tarafta yüksek faiz ve enflasyon, diğer tarafta aşırı değerli kur ortamında önemli bir borç baskısı altına kalan ülke ekonomisi 1990’lı yıllarda kamu gelirlerindeki artışın kamu harcamalarında görülen artışın gerisinde kalmasına bağlı olarak bütçe açıkları artmıştır. 1999 yılı itibarıyla bütçe açıkları rekor seviyeye ulaşmıştır. 2000’li yılların başında yaşanan krizle birlikte artan borç yükü ve bunun yanı sıra gelir kaleminde vergi gelirleri yerine alternatif finansman kaynakları gündeme gelmiş ve bütçe açıkları büyüyerek devam etmiştir. (*)

Son dört yıla gelince;

-          2018 yılında 72,8 milyar lira,

-          2019 yılında 123,7 milyar lira,

-          2020 yılında 172,7 milyar lira,

-          2021 yılında 192,2 milyar lira

Bütçe açığı gerçekleştiğini görüyoruz. 2022 yılı bütçesinde ise 278 milyar lira bütçe açığı ve faiz giderleri için de 240,40 milyar lira ödenek öngörülmüştür. (2021 yılında 180,8 milyar lira faiz ödemesi yapılmıştır.)

Dileğimiz; borçlanma yerine bütçe açıklarının gider kalemlerinde yapılacak tasarruflar ile ortadan kaldırılması ve böylece bu açıkların neden olduğu enflasyonist ve gelir dağılımını bozucu etkisinden biran önce kurtulmamızdır. (Kaynak: Tüğen K-Haziran/2018 )