Çölün kıyısında ot dahi bitmeyen bu topraklara binalar ekerek güzelleştirmişlerdir. Binalar binaları doğurmuş desek yeridir. Göğü delen binaların yanındaki binaların fil ve filin yavrusu gibi duruyorlar. Onların da bir müddet sonra büyüyecek intibaı uyandırıyorlar. Binaların inatla yükseltmek için mutlaka tasavvur edilen önceden planlanan bir kararın sonucu olduğu anlaşılmaktadır. Acaba, İngilizler giderken böyle bir akıl mı verdiler? Artık bundan sonrasını gizli planlara meraklı olanlar düşünsün. Biz şimdiki duruma göz atalım. İran’a bakan deniz kıyısından başlayan imar faaliyetlerinin petrol gelirlerinden elde edilen imkânlarının denizde harcamaları çoğu insan tarafından yadırgandığı ortadadır. Sabırla inşa edilmeye çalışılan büyük emek verildiği anlaşılan yeni harikaların yaratıldığı çoğu insan tarafından iddia edilmektedir. Evet iddia daha ispat edilmemiş bir neticedir. Çoğu insan tarafından denizin doldurularak bir palmiye ağacına benzetilen suni ada ve yarımadalar üzerindeki akla gelmeyen fantezilerle donatılmış yapıların yeni bir dünya harikası olarak ifade edilmesi görüşüne katılmayabilirsiniz. Ancak, hakikat şudur ki bu inşa faaliyetinin bir sonucu olarak buraların dünyanın en pahalı en cazip yerleri olduğudur. Görülmeye değer mi? Aslında sevmediğimizi de görmemiz lazım ki sevdiğimizin kıymetini bilelim. Sevdiklerimize daha çok sarılalım. 1971 yılından itibaren bunca suni ada ve yarımada göğü delen binaların bir ruhu var mı? İnsan kendi binalarını düşünerek mukayese ettiği zaman daha iyi anlıyor. Binaların ruhu var mı? Elbette vardır ve olmalıdır. Bizim irfanımızda binaların ruhunun olduğuna kesin olarak inanılmıştır. Eski evlerimizi hatırlayalım her bir yerinin ayrı bir mahremiyeti ve özelliği vardı. Dahası evlerimiz kabirlerimizden uzak olmazdı. Çoğu yerde onlarla birlikte hala yaşıyoruz. Göğü delen binaların ruhu nasıl olur bilemiyorum. Ay gökyüzünde ışıldadığında sanki bu binaları aydınlatan lamba gibi duruyor. Binalardan yıldızları da görmek mümkün değildir. Binaların arasında suni bir ada üzerinde inşa edilen dünyanın en büyük dönme dolabı çalıştıramamaları hayret vericidir.

     Binaların yüksekliği nasıl hayret vericiyse denize uzatılan palmiye yapraklarının arasında dolaşan deniz araçlarının geçitleri seyirlik bir manzara gibidir. Suni kanallar Amsterdam’daki kanallar gibi olmasa bile şimdiden Hollanda kanallarından daha fazla iş gördüğünü söylemek mümkündür. Eminönü’nden kalkan boğaz vapurları kadar hareketli bir ortamın olduğu söylenebilir. Bu yapı anlayışının sonunda büyük bir gelir elde edildiğini söylemek zor değildir. Her çeşit deniz aracının belli bir nizam içinde hareket ettiğini de ilave etmemiz gerekir. Çok çeşitli deniz araçlarının palmiyenin dalları arasında dolaşanların nasıl bir estetik haz alacaklarını tahmin etmek oldukça zordur. Tıpkı göğü delenlerde oturanların nasıl bir haz aldıklarını anlamakta zorlandığımız gibi. Kanalların çevresinde dizilen yiyecek mekânlarının çeşitli milletlere ait olanları görünce şimdiye kadar burada yapılan inşa faaliyetlerinin nasıl bir netice verdiğini anlamak daha kolay olmaktadır. Hint, Lübnan, Pakistan, Afganistan, Lübnan, Türkiye ve daha başka mutfakların varlığı kanalların kilometrelerce uzunluktaki koridorları arasında yer almaktadır. Oteller diyarı gibi akşam olunca yanan ışıklarından varlığını gözlerinize kendisini göstermektedir. Baştan başa sıralanan restoranların yanında her adımda ya da bütün otellerin altından alışveriş merkezleri neredeyse tamamen doludur. Arap nüfusun azlığı ticaret için engel teşkil etmemiş geri kalan yabancıların buralara rağbetleri şaşılacak derecedir. Dubai “en” lerin bol olduğu çöldür. Çöl deyip geçmemek lazım demek ki. Devasa göğü delen binalar arasında çekilen çelik halatlar üzerinde makaralar vasıtasıyla yüksekten hareket eden maceraperestlerin hazları dahi düşünülmüştür.

     Bir yeri tanımanın en güzel yolu orada yürüyerek tanımaya çalışmaktır. Neredeyse en ince ayrıntıyı gezerek görmek mümkündür. Dizlerimin aman vermesi halinde bende yürürüm. Burada da öyle yaptım. En gıpta ettiğim husus temizliğidir. Mevsimin sıcak olmaması rahatlama sağlamaktadır. Çölün kıyısındaki bu beldede bir toz zerresine dahi rastlamadım. Çöp kutularının etrafının çok temiz olmasına imrenmedim desem doğru olmaz. Elinde sigara ile gezenlerin varlığına rastlasak da izmaritini yere atanları görmek mümkün değildir. Buraya gelmeden evvel bir yorum okumuştum. Yorumda evden dışarı çorapla çıkıp sokakta gezdikten sonra çoraplarının kirlenmediğini ifade ediyor üstelik beyaz çorapla bu gösteriyi yaptığını söylüyordu. El hak doğru söylemiştir. Bizzat müşahede etmek isteyenler deneyebilir. Çevre temizliğine büyük bir itina göstermişlerdir. Dünyada enlerin yaşandığı çöl kıyısında bunu da görmek mümkündür. Enler bitmeyecek gibi görünüyor. İdraklere daha ne kadar en sığdıracaklar şimdilik bilinmiyor. Enlerin menfi ve müspet oldukları hakkında herkes şahsi kararını verebilir. Hafızasını bağımsız tutabilirse tabi. Dayatılmak istenenin sizin için daha hayırlı olduğunu ifade etmeleri bağımsız olmayan dolu olmayan hafızalara hükmetmeleri kolaydır. Estetik kaygıları olanların buna itirazları olacağını düşünenlerdenim. Doğru olanı ancak sahibi makam olan bilir. Tabii olan güzeldir. İnşa ettiklerimizi tabii olana icra edebilirsek ruhu okşar. Yüz sene evvelinin evlerini hayal ediniz. Bizim nesil bu evleri gördü hatta bunlarda yaşadı. Hadi geri gidip tekrar o evleri geri getirip orada yaşayalım demiyorum. O ruha yakın bir anlayış benimsesek ne kaybederiz. Zamanımızın hastalığı en olmaktan haz almanın yarışı sonrası ruhtan estetikten sanattan dahası aşktan yoksun bir hayat ruh fukaralığına insanı mahkûm etmiştir. Protestan ahlakı bu mudur? Bulunduğumuz yeri tarif ederken okuyanların bundan nasip almasını sağlayabilirsek ne mutlu bize. Tek kıymet ölçüsünün para olduğu bir yer burası. Ne kadar çok para o kadar çok değer. Enlerden biriside budur. Dahası dünyanın en çok para kazandıran bir yeridir. Yöneticilerin yıllar evvelinden planları ile bugüne gelmişlerdir. Birleşik Arap Emirlikleri içinde en çok gelişen yer Dubai olduğu biliniyor. Kendi nüfuslarını korudukları gibi kahır ekseriyeti yabancı olan nüfus vatandaş olamıyor sadece oturma izni alabiliyor. Sığınmacıya rastlamak mümkün değildir. Ensar olmak istemiyorlar demek ki. Buraya gelen mutlaka bir iş yapacak yani çalışacak. Çalışmak içinde önceden gerekli izin alınmadan çalışma imkânı da yoktur.