Her şey Şeyh Maktum’un “My Story” isimli kitabında yazılıdır. 1971 sonrasında küçük bir ticaret limanının dünya çapında nasıl bir yer haline getirilebileceği hayal edilmiştir. Şeyh’ten önce de hayal kuranlar mutlaka olmuştur. Önce Osmanlı Basra hâkimiyeti ile sınırlarına dahil etmiş 19. Yüzyıldan itibaren İngilizler West İndia Company’nin faaliyetlerini bölgedeki korsan faaliyetlerine karşı güven altına almak için yerel şeyhlerle anlaşmalar imzalanmış bir zaman sonra da petrol ile birlikte buraya çökmüşlerdir. 1971 yılına kadar süren İngiliz hakimiyeti sona erince hayaller kurulmaya başlamıştır. Şeyh’in hayalinin ilk 50 yılı şimdilik 195 millete mensup milletin yaşadığı topraklar haline gelmiştir. My Story kitabında 195 millete mensup insanların nasıl ortak bir ruh yaşayacaklarını tahmin etmek zor değildir. Ruhsuz bir topluma doğru mu? Bilemedim. Ancak, ruhsuz estetiksiz sadece teknolojik gücün gelecek için nasıl bir tehlike olduğunu tahmin edebiliyorum. Bundan sonra gelecek 50 yıl içinde nasıl bir sonuç alacağını gelecek nesiller göreceklerdir. Anlaşılan daha yapacak çok işleri vardır. 50 seneden beri nasıl çalıştıysalar şimdi de çalışmaya devam etmektedirler.
     Gün batımının seyirlik yerinin burada deniz kıyısı olduğunu düşünmemiştim. Güneşin erken bir zamanda bu beldeyi terk ettiğini düşünmekten kendimi alamadım. Önce turuncu hali gittikçe kızıllaşan rengi ile kendisini seyredenlere kısa bir ziyafet çeker. Çok kısa belki de bir iki dakika içindeki bu manzara herkesin elindeki fotoğraf aletleri ile kaydedilmektedir. İstanbul’da gün batımının seyri ile mukayese etmek istemedim. Her yerin kendisine has bir güzelliği elbette vardır. Ay’ın görüntüsünün bizdekinden farklı olduğunu görebilirsiniz. Daha büyük bir görüntü ile birlikte sapsarı ya da hafif turuncu rengi farkını ortaya koyuyor. Denizdeki yansımasını Faruk Nafiz Çamlıbel görseydi nasıl bir şarkı yazardı?  Sapsarı ayın gökdelenler arasından suni denizin içindeki yansıması sessizlik içinde bize şairin bestelenen bu mısraları hatırlattı.
Ah eden kimdir bu saat kuytuda
Sustu bülbüller, hıyaban uykuda
Şimdi ay bir servi simindir suda
Esme ey bâd, esme canan uykuda
     Mısralarını değiştirir miydi? Romantizmin veya şiirin burada hükmü ne kadardır? Bütün değerlerini tüketmek üzerine bina edilmesi şiire ve ilhama engel olur mu? Açıkçası bilemedim. Bunu da şairler düşünsün. Bu sebepten Ay’ın denizdeki yansımasına şiir yazmak isteyenlerin Dubai’de daha farklı bir ilhama ihtiyaçları olacağı muhakkaktır. Romantiklerin bir şansı daha var. Gözlerini kapatmaları şartı ile Hindistan menşeli mayna kuşlarının ötüşlerini bülbüle benzeterek ilham gelmesini bekleyebilirler. Mayna kuşları sabahın sessizliği içinde pencerenizin dibinde tatlı tatlı ötüşleri gerçek bülbülleri aratmamaktadır. Aradaki farkın mayna kuşları ergen bülbüller gibi ötüşlerinin Dubai’nin kanatlıları arasında sesi ile en güzel benim der gibidir. Sarı gagaları sarı sürmeli gözleri sempatik ve ürkek halleri seyredilmeye değer. Arada yasemin ağaçlarının üzerinde açan beyaz çiçeklerin kokularını da bizim ıhlamura benzetirseniz ilhamı yakalamanız an meselesidir. Bütün parkların en fazla ağaçlarını yaseminlerin teşkil ettiğini söylesek abartmış olmayız. Sarmaşık gibi olanları olduğu gibi kauçuk ağacına benzer ve yapraklarının arasındaki beyaz çiçeklerinin kokusu hemen hissetmeniz mümkündür.
     Dünyanın enlerinin toplandığı bir yerde son bir en ile bitirelim. Dünyanın en pahalı evleri de buradadır. Merak edenler araştırıp öğrenebilirler. At, deve ve şahin meraklısı Arapların varlığını duyduksa da bunlara tesadüf etme imkânımız olmadı. At, deve, şahin ve çöl meraklıları için turizm merkezleri geliştirmişlerdir. At, deve, şahin ve çöl Arap milletleşmesinin dört unsuru olabilir mi? İsteyen buna bir de petrolü ilave edebilir.
     Müşahhas bilgiler üzerinden takdir edilen enleri ne kadar çok olursa olsun maziye dair hatırası sadece petrol kuyuları ve artık kaybolmuş deve çobanlığı ile dünyanın en ruhsuz topraklarının en kıymetli değeri paradır. Güç ve kudretin sembolü para da ruh var mıdır?