Enflasyonsuz bir Türkiye isteğimiz olsa da, sürdürülebilir bir büyüme modeli için çok düşük enflasyonlu büyüme ile de bu kronikleşmeyi önlemiş olacağız.
İsviçre, Japonya gibi ülkelerde yapısal sorunlar çözülüp, para birimlerine olan güven sağlandığı gibi; tarım, sanayi, eğitim, hukuk alanında uluslararası standartlar oluşturularak, mali disiplin sağlanıp bütçe açıkları kontrol edilince, enflasyonsuz ya da çok düşük bir enflasyon ile ekonomik başarı elde edilmiştir.
Bizde enflasyonun artışına yol açan unsurlardan; enerji maliyeti olarak petrol ve doğalgaz tüketiminde dışa bağımlılık, yani yeterli enerji üretiminin olmaması; TL’nin diğer kurlara karşı değersiz kalması ve kur istikrarının sağlanamaması; para ve maliye politikalarının yeterince halka anlatılmaması ile oluşan geleceğe güvensizlik; kamu harcamalarında israfın artışının önüne geçilemeyişi gibi nedenler ile yüksek enflasyonlu bir ekonomi içinde yaşamaktayız.
2003-2012 yılları arasında uygulanan güçlü para politikası ve AB ilişkileri dolayısıyla, enflasyon %6-10 arasında oluşmuştu. Bu reformlar yapılırsa, o yıllardaki başarı yine yakalanabilir.
TÜFE hesaplamasında ana grup ağırlıkları 2025 yılı için; gıda ve alkolsüz içecekler %24,96, ulaştırma %15,34, konut %15,21 olarak belirlenmiştir. Bu ürünlerin fiyat artışına sebep olan enerji maliyeti ve kur yüksekliği hâlen devam etmektedir, ürünlere talep de devam etmektedir.
TCMB enflasyon hedeflemesinde, 2025 yılı için %24, 2026 yıl sonu için %12, 2027 yıl sonu için %8 ve orta vade hedef olarak %5 enflasyon öngörerek politikalarını buna göre düzenlemektedir.
Peki bu hedeflere ulaşabilir mi, yani enflasyonsuz bir Türkiye olabilir mi? Son iki senedir uygulanan sıkı para ve maliye politikaları yanında, diğer reformlar da yapılırsa Türkiye bu hedefleri yakalayabilir.
TCMB’nin 24 Temmuz Perşembe günü vereceği faiz kararı ve açıklamaları bu açıdan çok önemli olacaktır. Bu toplantı ile birlikte yıl sonuna kadar rutin 4 adet toplantı yapacak ve her toplantıda faiz indirimi söz konusu olacaktır.
Son iki senedir uygulanan politikalardan Borsa İstanbul şirketlerinden en çok sanayi, üretim, hizmet ve enerji şirketleri olumsuz etkilendi ve buna göre fiyatlamalar oluştu. Merkez Bankası faiz indirimleri süreci zarfında bu şirketlere olan talepler yeniden oluşmaya başlayacaktır.
Yılın ikinci çeyreğinde coğrafyamızda oluşan savaşlar ve siyasi gelişmeler ile ekonomideki dalgalanmalardan olumsuz etkilenen bu şirketlerimizin, yakında bu döneme ait bilançoları gelmeye başlayacak ve tahminen en son kötü bilançoları göreceğiz.
Hayırlı haftalar dilerim.