-Tüm yitip gidenlerin anısına-

İşte yine yeni bir yıl geldi. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan eriyip gidiyor ömrümüz. Gün geldi, dedem öldü, babaannem öldü, annemin bile anımsamadığı anneannem 70 yıl olmuş öleli.

Babam, amcalarım, halam, büyükbabam, arkadaşlarım, komşularımız, yazarlar, çizerler, sanatçılar, bilim insanları, oyuncular, ressamlar, sporcular, sevdiklerim, örneğin Enver Gökçe, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Mümtaz Sevinç, Ahmet Bayındır, Mustafa Çelik, Ahmet Şener ve daha niceleri...

Elazığ’daki, Keban’daki, Ağın’daki mezarlıklar tanıdıklarımla dolu...

Kimi zaman tüm dayanaklarım yıkıldı, kimi zaman çevrem boş kaldı, kimi zaman gök başıma çöktü. Voltaire, “zordaki biri için zamandan daha ağır; mutlu biri için de zamandan daha hızlı hiçbir şey yoktur” demiş. O zaman, belki de mutlu olduğumuz için zaman bu denli hızlı geçiyordur.

Ahmet amcam “olur” diyordu, “dünya böyledir”. Yıllar önce o da çocukluğunda mahallede arkadaşlarıyla oyun oynarken, merhum komşumuz Hacı Şerif Çavuş’un babası ömrünün son demlerini yaşayan Şaban amcanın bir duvar dibinden, amcama ve öteki çocuklara doğru bakıp, yavaştan elini sallayarak “dünya hali böyle işte” dediğini anlatmıştı eski bir zamanda bana. Olur bunlar, yaşam budur, zaman budur, öğrenmek, görmek budur, daha nicelerini göreceksin.

Hadi, şimdi Keban’da Seftil Dağı’na bakan balkondaki sedire uzan, eline bir kitap al oku. Bak göreceksin daha nelerle karşılaşacağına, yalnızlaşacağına ilişkin o düşünceler, o korkular hep geçecek.

Amcamın dediği gibi yanlış saatlerin ortalamasını hesaplayarak, saatin gerçekte kaç olduğunu, zamanın ne olduğunu bulmak olanaksızdır.

Zaman zamana uymaz; ama yine de zaman zamana sıkıca bağlıdır, zaman kavramı belki de bizim uydurduğumuz bir kavramdır, belki hiç yoktur zaman. Kimseler yoktur çevremizde yukarıda andıklarımdan.

Bana bunları söyleyen, öğreten babam, amcam, dedem nerede şimdi? Belki hep yalnızdım. Çevremdeki herkes de benim gibiydi. Yalnızdık hep.

Keban’da Seftil Dağı’na bakan balkonumuzda hangi kitabı okudum artık pek anımsamıyorum ama Seftil Dağı’nı, evimizi, bahçemizi, Keban’ı, balkonumuzu anımsıyorum. Annemin tertemiz örtüler serdiği o sedire uzanmışım, yüzüme ağaçların, dağın gölgesi vurmuş, yaz günü esen bir yel var.

Gözlerimi yumar yummaz gelip geçiyor tüm gördüklerim, bildiklerim.

Bana öyle geliyor ki artık ne zaman gözlerimi kapasam hep bildiklerimi, özlediklerimi göreceğim, yavaş yavaş zamanın dışına çıkacağım belki de.

“Hafızalar nankördür” derdi Ahmet amcam. Evet, zamanla oyun olmaz. Bunu aklından çıkarma. Zaman insana özgü bir yalnızlıktır o zaman.

Ama zaman bu olamaz, zaman yoktu belki de, ne eski zaman ne yeni zaman oldu. Belki hiç zaman olmadı. Ama zaman hep vardı.

Benden sana öneri: Bana da amcam önermişti. Anılarında, geçmiş zamanda boğulmak istemiyorsan yaşam deryasında her zaman ileriye doğru kulaç atmayı sürdür.

Bunu da benden başka sana öğreten olmaz, emin ol...