“Bir şehir, içindeki çocuklar bulunduğunda huzur bulur.”

Bazen şehrin kalabalığında yürürken bir yüz görürsünüz;
gözleri açık ama bakmıyor, bedeni burada ama ruhu çok uzaklarda...
İşte o, bir kayıp çocuktur.

“Kayıp çocuk” denince aklımıza sadece televizyon haberleri gelmesin.
Mahallede yalnız oturan, sabah kahvaltısını yapmadan okula giden,
babasının yüzünü unutan o çocuk da kayıptır.

Kayıp çocuklar bazen kaybolmazlar aslında;
çünkü kayıp, sadece bedenlerin kaybolması değildir.
Bugün bazı çocuklar, evlerinin içindeyken bile kayboluyorlar.
Telefon ekranlarının ardında, dijital oyunların sessizliğinde,
ilgiye hasret, sevgiye dokunmadan koca bir boşlukla büyüyen çocuklar...

Büyüyünce bile kapanmayan bir boşlukla yaşarlar.
Evlerine dönerler, okula giderler, selam verirler;
ama içlerinde bir yer eksiktir.
Bir zamanlar sevilmemiş, dinlenmemiş, anlaşılmamış bir yanları vardır hep.

Elazığ sokaklarında yürürken bazen o kayıp çocukları görürüm ben.
Kimi Gazi Caddesi’nde hızlı adımlarla yürür,
kimisi Harput’un sessiz taşlarına yaslanır.
Kimi işten çıkıp minibüse biner, camdan bakar ama hiçbir yere bakmaz.
O, artık büyümüş bir kayıp çocuktur.

Bir zamanlar biri “Aferin” deseydi,
bir kez saçını okşasaydı,
belki bu kadar içine kapanmazdı.
Şimdi o sessizliğin içinde, koca bir şehir taşıyor kalbinde.

Biz bazen çocukları korumak için çitler çekeriz, duvarlar öreriz...
Oysa sevgisizlik, en yüksek duvardır aslında.
Bir çocuk sevgisizliğin içinde kayboldu mu,
onu hiçbir adres bulamaz.

Elazığ’da kaybolan çocuklar sadece sokaklarda değil,
kalplerde de aranıyor aslında.
Bir baba “Ben seni okutmak için çalıştım.” derken sevgisini unutur;
bir anne “Büyü artık.” derken çocuğunun çocuk kalbine yetişemez.

Sonra bir bakarız;
bir zamanlar sokaklarda misket oynayan o çocuk,
şimdi suskun bir yetişkin olmuş.

Belki hepimiz bir zamanlar kaybolduk;
bir bakışta, bir sözde, bir unutulmuş selamda, bir ilgisizlikte...
Ama hâlâ bulabiliriz, bulunabiliriz.

Kayıp çocuk...
Kimi zaman okul yolunda düşen bir çocuk değildir bu;
kimi zaman büyümüş bir insandır,
içinde hâlâ çocuk kalmış ama kimsenin fark etmediği.

Bir selamla, bir hatırlamayla,
bir içten “İyisin değil mi?” sorusuyla...
Kayıp çocukları aramak bazen dışarıda değil, içimizde başlar.

Çünkü şehir, ancak içindeki çocuklar bulunduğunda;
her gün bir çocuk fark edildiğinde huzur bulur.
Ve ancak o zaman kurtulur şehir.