KENDİMİZİ SORGULADIK MI?

                Bedrettin KELEŞTİMUR

Allah’ın Resulü (sav) buyuruyorlar; “Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre ettiklerinizden sorumlusunuz.”

Derinden derine düşünürüm. Kendimizi sorguladık mı? Bazen dizlerimi döverim. İçim içime sığmaz, binlerce defa kendime, ‘ah!’ ederim. Bana katılır veya katılmazsınız. Bu ülkede, ‘yapamadıklarımızı’ sizlerle paylaşmak isterim.

Bu ülkede, ‘cehaleti’ yenemedik. Kim ne derse desin, “feodaliteyi” yıkamadık.

Yetmiş iki millete, “bir gözle” bakamadık! Bu coğrafyada, “Karun ve Nemrut zihniyetini” öldüremedik.

21. asırda, “Ahi Evran” duruşunu gösteremedik. Kusura bakmayınız, “önce liyakat ve ehliyet” diyemedik! Ve hele özellikle, “Takva yarışında” hiç olamadık.

Günlük hayatımızda, “dedikoduyu” bırakamadık. Tarihten hiç mi hiç “dersler, ibretler” alamadık.

Kur’an da, “Yusuf Kıssasını” okumadık! Ve sürekli  “Vay nefsim” dedik.

Sözde kaldık; “özümüze” dönemedik. Makam için, “hırslandık”  Koltuk için, “öfkelendik”

İkbal için, “dostlukları” terk ettik! En yakınımızdaki, “fukara-i sabiini” düşünmedik/ düşünemedik.

Sahabedeki, “sade hayatı” kendimize örnek alamadık.

Hz. Ebubekir’deki, “sadakat”  Hz. Ömer’deki, “adalet” Hz. Osman’daki, “iffet” Hz. Ali’deki, “ilim ve hikmet” İki cihan güneşinin bizlere bıraktığı; “emaneti”, “Güzel Ahlak ve Fazilet” sahibi olmayı. “Dürüst ve Güvenilir” olmayı! “Şefkati ve Muhabbeti”, “Sevgi ve Saygıyı” Ve daha nice erdemlikleri, “bir hayat felsefesi haline” getiremedik.

O kadar çok, “keşkelerimiz!” var ki, “Yapamadıklarımız için” uykularımız kaçıyor.

Hz. Kur’an buyuruyor; “Ey inananlar! Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin; İşlerinizi boşa çıkarmayın” (Muhammed, 33)  “İtaat etme!” ve “Hak Yolunda” teslimiyet!

İnancımız bizlerden, “fedakârlık” ve “vefa” istiyor. Sadece, “Allah’a ve Peygambere” itaat edeceğiz

Şurası çok önemlidir; “birbirimizi” çekiştirmeyeceğiz! Birbirimizin, “aleyhinde” bulunmayacağız!

Birbirimize, “tuzak da”  kurmayacağız!

İnancımız ne diyor, “birlikte rahmet”, ayrılıkta “azap” var.

O sebepledir ki, Hz. Kur’an; “bölünmeyiniz” diyor İnancımız, “saflarınızı sıklaştırınız!” diyor

İnancımız, “fitne ve fesata” fırsat vermeyiniz, diyor

Her doğan güneşle, “yeni bir güne” uyanırız! “Uyanışı” ve “Dirilişi” birlikte düşünürüz!

Yolumuz,  “Hak Yoludur!” ve sürekli dirilişedir. Hz. Kur’an bizlere,  “yol işaretlerini” gösteriyor;

“Her kim bu dünyada (manen) kör ise ahirette de kördür.  Ve gidişçe daha şaşkındır” (İsra, 72)

Müslüman, “feraset” sahibidir. “Ne aldatan ve ne de aldatılan olunuz!”

“Ne zulmeden ve ne de zulme uğrayanlardan olunuz!”

Müslüman’ın üzerindeki zırhı; “doğruluk ve emanet” zırhıdır.

Hayatın iki önemli prensibi; “Sabır” ve “şükür”.

Öğrenemediklerimiz ve yapamadıklarımız, “bizleri perişan” ediyor.

Kendimizi, “büyük bir aşkla” huzur ve gönül rahatlığı içerisinde; işimize, aşımıza, mesleğimize de, “bırakamıyoruz!”

Hz. Kur’an; “biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik” Ankebut Süresi, 8)

Aynı benzer bir ayet, (Ahkaf Süresinde de…” yer alıyor.

Düşünüyorum; bizim dilimizle; “tefekkür…” ediyorum.

Ana-Babaya iyilik; “bir emir, bir görev ve sorumluluklar…”

Sorumluluklar! “İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyame, 36)

Hiçbir şey ne anlamsız ve ne de başıboş yaratılmış değil! Dünya,  “ahiretin mezresi” diyoruz.

Ve yerküresinde, “hayırla anılmak!” insanlığın en büyük muradıdır.

Dualarımızda, “Yarab! yer ehline ve gök ehline bizleri sevdir!” deriz

Bütün bunlar,  sorumlulukların getirdiği…” kazanımlardır.

Bu toplumda, “herkes kendi mesleğinin başında…” olsaydı,

Herkes,  “kendi sorumluluklarını” bilseydi? İşler, “tıkır-tıkır” işleyecekti.