Bir süre önce 29 Ekim’de, Cumhuriyetimizin 102’inci yılı ve Cumhuriyet Bayramı Türkiye’nin tüm illerinde Atatürkçü ve Cumhuriyetçi vatanseverler tarafından fener alaylarıyla ve büyük bir coşkuyla kutlandı. Her taraf bayraklarla donatıldı. Binlerce vatandaş Anıtkabir’e koştu. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk, saygı, minnet ve rahmetle bir kez daha anıldı.

İstanbul caddelerinde yaşanan coşku seli beni her bayramda olduğu gibi sanki bugün yaşıyormuşçasına Elazığ’a, çocukluğuma ve ilk gençlik yıllarımdaki bayram anılarıma taşıdı. “Hayat ileri doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır” denir. Geriye doğru bakıp ömrümün geçen yıllarını değerlendirdiğimde, bizim nesillerin ülkenin en güzel yıllarında yaşadığımızı anlıyorum.

Elazığ’da doğup büyüyen bizim kuşaklar, o yılların Elazığ’ının sosyokültürel yapısını içselleştirerek yetiştik. Başta ailemizden sonra Elazığ’ın kendine özgü geleneksel, sosyal ve ahlaki yapısından ve de okuduğumuz ilkokul ve Elazığ Lisesi’nden aldığımız değerler, yaşamımıza ve de duygu ve düşünce dünyamıza çok şey kattı. Bu değerlerin bir kısmı ahlakımızı sağlamlaştırdı, bir kısmı davranışımıza ve üslubumuza insanlık kattı, bir kısmı milli duygularımızı güçlendirdi, bir kısmı da yararlı bir insan olmanın gereğini öğretti. Elazığ’da benimle o yılları ve o sıraları paylaşan her öğrencinin, bugün aynı düşüncede olduğuna inanıyorum.

Bu yazımda yaşamımız boyunca içten gelen büyük bir güçle sarıldığımız milli duygularımızı bizlere kazandıran Elazığ’daki okullarımızı ve bayram kutlamalarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

O yıllarda Elazığ’da ilkokul sayısı sanıyorum bir elin parmaklarını geçmezdi. Ben,1948-49 ders yılında Elazığ’ın en eski okullarından biri olan İstasyon Caddesi’ndeki Atatürk İlkokulu’nda okula başladım. Atatürk İlkokulunun güçlü ve nitelikli bir öğretmen kadrosu vardı. Beş yıl süreyle öğretmenim olan Mahmut Coşkun’u saygıyla, rahmetle, takdirle anıyorum. Okulumuzun temel eğitim ihtiyacını karşılamadaki yeterliliği de sıradanlığın üstündeydi. O irfan yuvasında her sabah derse başlamadan önce sınıfta şevkle okuduğumuz, “Türküm, doğruyum…” diye başlayan andımızın coşkusu ve tüm öğrencilerin öğretmenler eşliğinde, her pazartesi dersler başlamadan, cuma günleri de okuldan çıkmadan önce okuduğumuz İstiklal Marşı’mızın heyecanı anlatımlara sığmaz. Son sınıfta bayrağı tutmak için arkadaşlar arasında yaşanan rekabetin zevki de bir başka olurdu.

Bizim kuşakların öğrencilik yıllarında Elazığ’da ortaöğretim okulları olarak aynı binada eğitim veren başarıya odaklı, tek ortaokul ve tek lise yani Elazığ Lisesi ile Kız Meslek Okulu, Erkek Sanat Okulu ve ortaokulu bitirdikten sonra gidilen Kız Öğretmen Okulu vardı. İlkokulu bitiren her çocuk, ailelerin tercihi doğrultusunda bu okullardan birine kayıt yaptırırdı.

Ortaokul yıllarımızda okulun müzik odasını tamamlayan büyük piyanoyu hiç unutmadım. Teneffüslerde bazı öğrencilerin hızlıca müzik odasına girip piyanonun tuşlarına dokunup, yayılan do-re-mi sesleriyle mutluluk içinde kaçışlarını hala anımsıyorum. Milli bayramlara hazırlık günlerinde müzik odasında, müzik öğretmenimiz eşliğinde, “Çıktık açık alınla on yılda her savaştan…” diye başlayan 10. Yıl Marşını duygulanarak, coşkuyla ve de büyük bir zevkle okurduk.

O yıllarda Elazığ’daki okulların hepsinde tüm öğrenci ve öğretmenler toplu halde milli bayramlara katılırdı. Bayram hazırlıkları haftalar öncesinden başlar, dersler ve sınavlara bir de bayram telaşesi eklenirdi. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramının ayrı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nın ayrı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın da farklı hazırlıkları ve etkinlikleri olurdu. Toplantı salonunda Ulu Önder Atatürk ve cumhuriyet hakkında konferanslar düzenlenirdi, konuşmacıları dinledikçe milli duygularımız kabarırdı. Öğrenci olmanın farklılığı ve keyfi bayram hazırlıkları eşliğinde doyasıya yaşanırdı.

İlkokul, ortaokul ve lisede kız öğrenciler tüm okul günlerinde olduğu gibi bayramlarda da beyaz yakayla bütünleşen siyah önlük giyerlerdi. İlkokulda saçlarımıza taktığımız kelebekleri andıran beyaz kabarık kurdeleler, o yaşlardaki çocuklara farklı bir sevimlilik katardı. Sadece ortaokul ve liseli yıllarımızda, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramlarında kız öğrenciler bayram gösterileri gereği beyaz bluz, beyaz şort ya da beyaz pantolon giyerlerdi. Önlüklerimiz bayram günleri için mutlaka yıkanmış ütülenmiş olurdu. Erkek öğrencilerin lacivert elbiseleri de pırıl pırıl dururdu. Bayramlarda sadece öğrenciler değil öğretmenler de özenle seçilmiş kıyafetlerini giyerlerdi. Bayan öğretmenlerin şık ve çağdaş döpiyesleri görmeğe değerdi. Bayram günleri tüm öğrenciler sınıf düzeninde, uzun boylular önde kısa boylular arkada sıraya girer, öğretmenlerin kontrolünden sonra herkes hazır ola geçerdi. En önde bayrak taşıyan uzun boylu öğrenciler yürürdü. Kortej İstasyon Caddesi boyunca ilerler, Gazi caddesine çıkılırdı. Yürüyüş Halkevi’ne kadar devam ederdi. Halkevi’nin yani Kız Öğretmen Okulu’nun önündeki Atatürk heykeli önünde saygı duruşunda bulunulur ardından stadyuma gidilirdi. Başta Elazığ Valisi olmak üzere komutanlar, tüm üst düzey görevliler, belediye başkanı ve şehrin ileri gelenleri stadyumdaki yerlerini almış olurdu. Esnaf dükkânlarını kapatır bayram alanına gelirdi. Bayramlar ve etkinlikler halk tarafından da çok rağbet görürdü. Şiirler okunur, konuşmalar ve gösteriler yapılır, ardından resmigeçit başlardı. Resmigeçitlerde sert adımlarla, sıralı yürüyerek devlet büyüklerini selamlamanın coşkusu da bir başka olurdu.

Milli Bayramlar genç nesillerin milli duygularını güçlendirmeye yönelik, milli değerlerimizin anıldığı, yaşatıldığı çok önemli özel ve güzel günlerdi.

Hayali cihan değer!