Ahlak Çürümesi

‘‘Toplumun Sessiz Depremi’’

“Ahlak Yozlaşması: Görünen En Büyük Kayıp Görülmeyen En Derin Yara”

Sokaklarımızda binalar hâlâ ayakta...
Ama ahlak duvarlarımız, farkına varamayacağımız şekilde yavaş yavaş bir bir yıkılıyor.

Eskiden insanlar, yanlış yapmaktan değil, yanlış bilmekten bile utanırdı.
Bugün ise bazıları yanlışı yüksek sesle savunmayı, yanlışı haykırmayı marifet sanıyor.

Bir toplumun çöküşü; ekonominin, teknolojinin iyi olmamasıyla değil, ahlakın çürümesiyle başlar.
Çünkü insanı insan yapan, cebindeki para değil; yüreğindeki edeptir.

Saygı küçülüp hakaret büyüdükçe,
sabır azalıp öfke çoğaldıkça,
nezaket geri çekilip bencillik ilerleyince,
“Biz” silinip “Ben” kutsanınca,
hata özürle değil, kılıfla kapatılınca;
dün kardeşçe paylaştığımız sokaklar, bugün öfkenin ringine döndü.

Yeni çağın büyüsü şu:
“Ben ne istersem o olsun.”
“Benim doğrum, tek doğrudur.”

Ama unutuluyor:
Empati yıkılınca, toplum da yıkılır.
Merhamet eriyince, insan da erir, biter, yok olur gider — fiziksel olarak var olsa da...

Oysa insan sadece midesiyle değil, ruhuyla yaşar.
Değerler eksilince, o ruh aç kalınca;
ahlak aşınır,
hırs kabarır,
nefis büyür,
vicdan küçülür.

Tek ama en büyük bir şeyimiz eksik:
O da değer.

Nasıl sevilir?
Nasıl saygı duyulur?
Nasıl özür dilenir?
Nasıl teşekkür edilir?
Bunları unuttuk...

Kötülüğü normalleştirdik,
yanlışı sıradanlaştırdık,
doğruyu alay konusu yaptık,
iyiliği saflık sandık,
nezaketi ve nahifliği zül saydık.
Bilmeyerek, bazen de bilerek birbirimizi tahakküm altına aldık.
Ve tüm bunların hepsini normalleştirdik.

Şu anda genç kuşağa kızıyoruz ya...
Oysa bu yeni dünya düzeninde, farkında olalım ya da olmayalım,
hepimiz aynı şeyi yapıyoruz.
Patetik bir durumdayız.
Ama tüm bunların ayrımında bile değiliz.

Bu toplumun bir manevi hafızası vardı:
Komşunun kapısı çalınır, ihtiyaçlar paylaşılır, sofralar geniş tutulurdu.
Edep ve haya en üst seviyedeydi.
Değerler hayatımızın merkezindeydi.
Yüzün kızarması saflık emaresi değil, erdem göstergesiydi.

Peki ya şimdi?
Unuttuğumuz şey şu:
Edep, kimliği olmayan en güçlü kimliktir.

Şimdi yapılması gereken;
kavgayı değil, selamı çoğaltmak,
nefreti değil, merhameti yaymak,
“Ben” değil, “Biz” demeyi hatırlamak,
değeri sözle değil, davranışla göstermektir.

Çünkü değerler ölürse,
biz de ölürüz... ama fark etmeden.

Toplumların çöküşü bir anda olmaz.
Bu çöküş; yavaş yavaş, içten içe, sessiz bir deprem gibi gerçekleşir.

Lakin unutma:
Bir kişinin iyilikte ısrarı,
bin kişinin kötülükteki gürültüsünden daha etkilidir.

Kalbini düzelt ki,
dünya da düzelsin.