Kut Türk inancında ilahî güç, kutsal anlamına gelir. Aynı zamanda Hükümranlığın ve Hükümdarlığın ehliyetidir.

     “Kutlu olsun”, “kutlarım” ifadeleri de buna dayanır. Kuru bir tebrik değildir. Karşıdakinin ilahî güçle donanmasına ilişkin bir dua, dilek ve eski tabirle bir alkıştır.

     Türklerin “Kut ve cihan hakimiyeti ülküsü”, “Yeryüzünde, dört bucakta Tanrı adına barış, huzur ve sükûnu sağlama görevi Türk Hakanına verilmiştir” anlayışına dayanır.

     İslâmiyet sonrasında bu anlayış devam etmiş, yalnızca “Tengri veya “Tanrı” ifadesinin yerini “Allah” almıştır.

     Bugün ulaşılacak “Kızıl Elma” hedefi olarak da ifade edilen bu ülkü Mustafa Kemal ATATÜRK, Ziya GÖKALP, Nihal ATSIZ ve Alparslan TÜRKEŞ gibi Türk Uluları tarafından sürekli canlı tutulmuş ve Türk gençlerinin bu ülküyü şiar edinmeleri yolunda mücadele verilmiştir.

   Günümüzde bu ülkü “İ’la-yi Kelimetullah” davası ve bu davanın hedefe ulaşmasını sağlayacak olan bir milletin davası, “Türklük” davasıdır.

     “Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!”tür.

     Bu dava için önderlerimiz ulularımız işkenceler görmüş, önemli imtihanlardan geçmişlerdir.

     Bu kutlu davayı takip eden Türk milliyetçisi gençler de Ataları gibi işkenceler görmüş; taş medrese adını verdikleri çilehanelerde hürriyetsiz, aç-susuz kalmış ama davalarından vaz geçmemişlerdir.

Bu davaya gönül verenlerin gelecek endişesi olmamıştır.

Bu davaya gönül verenler her türlü zorluğa rağmen “Devletim ve Milletim” demişlerdir.

Bu davaya gönül verenler birer “Serdengeçti” ve birer “Alperen”dir.

Bu davaya gönül verenlerin maddî bir beklentisi olmamıştır.

Bu davaya gönül verenlerin yetim, öksüz malında gözü olmamıştır.

Bu davaya gönül verenler yetime, öksüze yardım etmişlerdir.

Bu davaya gönül verenlerin evleri, ocakları birer “Eman Sığınağı” olmuştur.

Bu davaya gönül verenler öz vatanlarına, öz kültürlerine, yani Türk kültürüne sahip çıkmışlardır.

Bu davaya gönül verenlerin bir yerlere gelirim, pastadan pay alırım düşüncesi olmamıştır.

Bu davaya gönül verenlerin makamda, mevkide, parada, pulda, çulda, çaputta gözü olmamıştır.

Bu telakkiyi şiar edinenlerin aralarında inanılamaz bir gönül bağı oluşmuştur.

Onlar karındaş olmasalar da birbirinin “Ülküdaşı”, “Arka Taşı”, olmuşlardır.

Herhangi bir menfaat için arkadaşlarını satmamışlardır.

Herhangi bir menfaat için kıblelerini değiştirmemişlerdir.

Dini, diyaneti, inancı ve ibadeti; gösteriş veya menfaat için benimsememiş, ifa ve icra etmemişlerdir.

Mazlumun, muhtacın yanında olmuşlardır.

Hasılı kut ve dava adamlığı, adam gibi adamlık gerektirir.

Allah “Kut”umuzu elimizden almasın. “İ’la-yi Kelimetullah” ve Türklük davasından ayırmasın.

Yazıp bestelediğim bir eserin sözleriyle veda etmek istiyorum:

Zalimlere Hak sillesi

Mazlumlara Yunus’uz Biz

Üç yüz on milyon kardeşiz

Biz Büyük Türk Milletiyiz

Karac’oğlan Pir Sultan’ız

Yesevî, Hacı Bektaş’ız

Atayurt’ta Bengü Taşız

Biz Büyük Türk Milletiyiz

Musul, Yemen’e Şahidiz

Çanakkale’de Şehidiz

Binlerce Yıllık kardeşiz

Biz Büyük Türk Milletiyiz

Ateş düşse bir ocağa

Yetişiriz Dört bucağa

Sevgi taşırız her çağa

                                            Biz Büyük Türk Milletiyiz                                        

Sağlıcakla kalınız…