Okullar tatile girdi. Bir oldu bittiye kurban edilen müfredat tartışılmadan onaylandı. Şûrâ kararları Cumhuriyet döneminin Anayasası gibiydi. Hükumetler bu kararlara göre hareket ederlerdi. Bir zümre veya kişinin bütün milletin geleceğini ilgilendiren bir karar vermesi günümüzde düşünülebilecek bir durum değildir. Her şeyden evvel 1739 sayılı yürürlükte olan bir kanun vardır.

     Her ailenin haklı olarak iyi öğretmen aradığı bir sistem haline gelmiş bulunuyoruz. En iyimser olanı da bari iyi bir okul olsun telaşındadır. Taşra da bu şansı yakalayanlar vardır. Bir şekilde çocuğunu istediği devlet okulu veya öğretmene verebilmektedir. Hergün sayısı hızla artan özel okulların uçuk fiyatları eğitimdeki başarısızlığın bir sonucudur. Bir zamanlar teşvik edilerek sayıları devlet tarafından bilinçsizce arttırılan okulların önü alınamamıştı. Bu okulların akıbetini hepimiz biliyoruz. Atanamayan öğretmenler özel okulların pazarı haline gelmiştir. Güvencesiz istediği öğretmeni atayıp istediğine istediği maaşı veren özel okullar bir sonuçtur. Herkes sonuçlar üzerine tartışıp durmaktadır. Bu da eğitimi bir yere götürmez.

     Bu satırların takipçilerinin bildikleri gibi millî bir dava haline gelen eğitim konusunu araştıran yazılar yazdım. Okumamış olanlar TURAN Gazetesi’nin sayfalarında bulup okuyabilirler. Eğitim kalitemiz ile ilgili istatistikler bize hemen her konuda fikir verir. Dünya ile kendimizi mukayese imkânı bulacağımız rakamlar içinde bulunduğumuz dehşeti açıkça ortaya koymasına rağmen hala makyaj düzeltme çabaları daha vahim bir sonuç vereceğinden şüphemiz de yoktur.

     Eskilerin maârif daha sonra da eğitim adı verilen süreç üzerindeki tartışmalar da yeni değildir. Medreselerle başlayan sürecin devamında yaygın olarak açılan okullara varıncaya kadar hep tartışılmıştır. İlim insanları medreselerdeki bozulma ile devletin çökmesini birinci sebep olarak göstermektedirler. Otoriterleşmek isteyenlerin birinci hedefi eğitimi istediği gibi düzenlemektir. Otoritenin yanılması eğitime hiçbir şey kazandırmamış ve kazandırmayacaktır. Medreselerdeki bozulmanın en büyük sonucu beşik ulemalığıdır. Günümüzde de hiç yayın yapmadan akademik dereceler verilerek rektör yapılanların beşik ulemasından bir farkı var mıdır?

     İlmi basamakları bu kadar kolay aşmak mümkün olan bir sistemin/sistemsizliğin neticesini herkes tahmin edebilir. Yüz yıllık cumhuriyetimizin eğitim sisteminin tartışılabilir yanlış olan tarafları mutlaka vardır. Evvela İstiklâl Zaferi sonrasında elde kalan Bozkır Anadolu’sundaki 13 milyon savaş bakiyesini eğitmek hiç de kolay olmamıştır. Ulaşım, mali kaynaklar, salgın hastalıklar, isyanlar, halkın hazır olmaması bugünle mukayese edilemeyecek kadar daha başka engeller olmuştur. Bugüne kadar eğitimin aksatılmadan devam ettirilmiş olması kuruluş sırasında atılan temellerdir. Sorgulayan düşündüren hedefle ile itaat kültürünü esas alan hedeflerin çatışmaları kaçınılmaz olmuş bu da eğitimin hedeflerine kısa zamanda varmasına engel olmuştur. Kaynak ve insan israfını da buna ilave edersek başka neticeler de ortaya çıkacaktır.

    Yeniliklere kapalı bir anlayışın başarı şansını kim savuna bilir? Esasen bu düşüncenin yaşama şansı da yoktur. Anadolu irfanının binlerce yıllık varlığını inkâr ederek de bir adım atılamaz. Türk millî varlığı bekâsını ancak binlerce yıllık zengin irfan hamuru ile yoğurmak suretiyle kendisine has bir maârif/eğitim sistemi ile devam ettirebilir. Denilebilir ki okulların fiziki yapısı bile yani mimarisi dahi Türk ruhunu yansıtan şekliyle olmalıdır. Sık sık değiştirilen müfredat programlarının Türk ruhuna ve irfanına uygun olduğunu iddia edebilen var mıdır?

     Bilgi kaynakları ile kuvvet kaynaklarının yerlerini ve görevlerini karıştırmak kasıtlı/kasıtsız vaz geçmek zorunluluğu vardır. Bilgi hür düşünce ile elde edilebilir. Hür olmayan bir düşüncesinin bilgi devşirmesi akla ziyandır. Ancak, bilgi kuvvet ile desteklenmelidir. Kuvveti ancak millî değerlerimizden alabiliriz. İçi dolu millî değerlerin kaynağı inançlarımız ve tarihimizin bize bıraktığı muazzam mirastır.

     Ahlak ve iman birlikte olunca mana ifade eder. Ahlak ve iman kuvvetin kaynağıdır. Bilgiye dayandırılan kuvvetin önünde kimse duramaz.

     Maârif/eğitim sisteminin en önemli parçası öğretmendir. Öğretmen bilgi aktaran kişi olmaktan çıkarılmalıdır. Öğretmen iyi insan olmanın rehberliğini yapan kişidir. Sadece öğrencilerini değil yaşadığı çevreye de liderlik yapacak kadar ahlaki ve mesleki becerilere sahip olmalıdır. Cemiyetin meselelerine rehberlik edecek kadar mesleğinin kutsallığına yürekten inanan olmalıdır. Öğrencilerinin zihin becerilerini özgür düşünce eleştirel düşünce yapısına sahip olmalarına rehberlik yapacak donanıma sahip olursa inandırıcı olacaktır. Fukara memur şahsiyetinden kurtarılmalıdır. Geçim derdi için öğretmen olunmaktan uzaklaşılmalıdır. Kılık kıyafetinden insan ilişkilerinden spor, sanat, müzik ve dahi sosyal hadiselerden haberdar olarak geleceğin mimarı olacak kabiliyetli şahsiyetler halinde yetiştirilmelidir. Her yerde biten özel okullara da bir an önce el atılmalıdır. Keyfi eğitimin sonuçları gelecekte çok ağır olacaktır. Siyaset üstü politikalar eğitimi kurtarır. Bu ilke Türkiye için elzem olmuştur. Hükumetlere göre hatta aynı hükumetin bakanlarına göre değişen müdahalelerin sonuçları hüsrandır.

     Kısa vadeli hevesler için açılan öğretmen yetiştirme kaynakları derhal disipline edilmelidir. Evsafı maârif/eğitim hedeflerine uygun sanat, spor, müzik, coğrafya, tarih ve inanç şuuruna sahip sorumluluk duygusu yüksek fedakâr manevi rehberlik yapacak öğretmen yetiştirme politikası benimsenmelidir. Her çeşit kaynaktan herkesin öğretmen olabileceği anlayışını bırakmalıyız. Maârif/eğitim ile yöneticilerin dahi 1739 sayılı kanundan haberdar olduklarından şüpheler vardır. Veya kulak ardı edilmektedir.

     Maârif/eğitim bir bütün olarak ele alınmalıdır. Kısa vadeli icraatlar kısır döngünün sebebidir. Okuduğunu anlamayan nesiller gelecek için umut olamazlar. Dünya istatistikleri içindeki yerimizi yadırgamıyor ya yargılamıyorsak yapacak bir şey yok demektir. Gelecek için ümit var olma hakkımızı muhafaza etmek zorundayız. Bunun yolu da maârif/eğitimden geçer. Son yıllarda eskiye özlem modası bizi yanlış yollara götürebilir. Bundan sakınmak gerekir. Eski ile yaşamak yerine eskiyi mazinin iftiharı olarak kabul etmek arasında farkı ayırt etmek zaruriyeti vardır. Eskiyi inşa etme çabaları beyhudedir. Mazinin birikmiş ruhunu geleceğe iletmek yeni nesillere dil, tarih, coğrafya, sanat, estetik, müzik sevgisini ve zekini vermekle mümkün olur.

     Kısa zamanda bu hedefleri yapmanın zorluğu açıktır. Ancak, kanayan yaramız maârif/eğitim/dava/ülkü/hedef olarak hepimizin önünde durmaktadır. Kendi çocuğumuzun geleceğini kurtaralım derken bütün bir milletin geleceğini karatmayalım.