Elâzığ'ı, Harput'u altmış yıldır çoraklaştıran, kültürünü, tarihini, kent dokusunu, toplumsal yapısını, müziğini, hoşgörüsünü bozanların siyasi vârislerinin hamâsi söylem ve eylemleri kente de, kentin insanına da, kent kültürüne de, kendilerine de, millete de, dine de hiçbir yarar sağlamadığı gibi yozlaşmayı ve çürümeyi artırdı.

Kentin bu hâle gelmesinde suçu olmayan yoktur. Vicdanların ve aklın yerini başka unsurların aldığı, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının meydanı boş bularak gövde gösterisi yaptıkları, siyasilerin her fırsatta ortamı gerdikleri bu kentin her geçen gün daha da geriye gittiğini görmeyen yoktur.  

Bugün her alanda olduğu gibi estetiği, kültürü, insanlığı, hoşgörüyü kısaca eskiye ait ne varsa arar olduk çaresizce…  Ne zaman Elâzığ ile ilgili eski dergileri, gazeteleri karıştırsam iç burkan, içimizi yakan yitirdiklerimizi gördükçe yıkılıyor, üzülüyoruz.  

Günümüzde yerli halkı göç etmiş, başka kentlerden göçüp gelenlerin yaşadığı, Harput’un o tarihsel ve kültürel dokusunun bol bol lokanta, dükkan;  mezarlar, estetik yoksunu yapılmış beton evlerle dolduğu; hepsinden önemlisi, Elazığ’ın akademisyenleri ve siyasetçileri tarafından da desteklenen diyanet külliyesi adı altındaki beton yığını ile eski halini arar olduğumuz o bilimin, hoşgörünün, insanlığın, kültürün, estetiğin başkenti Harput daha bundan 60-70 yıl önce bile restore ile rahatlıkla ayağa kaldırılabilecek konaklarla, evlerle, hamamlarla, çeşmelerle, hanlarla, okullarla, yapılarla doluydu…

Elazığ’ın o örnek gösterilen kent kültürü de; herkesin hayranlık duyduğu, adabı muaşeret kurallarına uygun konuşan, uygun giyinen, hoşgörülü, güler yüzlü, kültürlü, sanatsever ve bilge insanların oluşturduğu kadim bir kültürdü. Bu kültür Orta Asya’dan, Artukoğulları’ndan, Selçuklu’ya, onlardan Osmanlı’ya ve yeni cumhuriyete süren ve büyüyen dev bir kültürdü. Şimdi yerinde yeller esen bu kültürü biz katlettik, biz yok ettik.

Yetkin olmayan siyasetçileri seçerek onlardan yarar uman bizler; kurumlara çöreklenmiş kültür ve bilimle ilgisi olmayan, siyasetle varlığını sürdürenler; son 40-50 yılın yerel yöneticileri; öğretmenler, akademisyenler, can çekişen yerel basın, milli ve dini duyguları sömüren her kim varsa onu başının üstüne yerleştiren, içe dönen, bilime, akla, geçmişe, kültüre yüz çeviren bizler, Harput kültürüne yakın-uzak herkes, hepimiz suçluyuz, sorumluyuz…

Kültür, hoşgörüyle, geleneklerle, ahlakla, saygıyla, mimariyle, estetik, yapılarla, koruduğumuz ve üzerine inşa etiğimiz değerlerle ve insanla; insanlar ise düşünceleriyle, bellekleriyle vardır. Bu bilince sahip olması gereken yerel yöneticiler, siyasetçiler, öğretmenler, üniversite hocaları son 40-50 senedir ne verebildiler bu kentte?

Geçen gün Kanal23’te belgeselini izlerken, düşündüm de, bu toprakların yetiştirdiği en kibar, en bilgili, en saygın, en eğitimli siyasetçilerden Aydın Güven Gürkan’a bile günah diye oy vermeye eli gitmemişler olarak, tam 50 senedir, din, iman, vatan, millet diye iki kelam edip bizi ikna edenleri seçmeye devam ettik, ediyoruz...

Gözümüzün önünde gerçekleşen en üzücü olayları bile görmezden gelen, iki söz etmeye, sorgulamaya eli gitmeyen bizler mi kentimizin sorunlarını gidereceğiz, kentimizi ve değerlerimizi yükselteceğiz?

Ahlakımızı, toplumsal yaşamımızı, kültürümüzü yükseltmenin; hoşgörünün, alçak gönüllülüğün, bilgeliğin yeniden söz sahibi olmasının tek yolu, üstünde yaşadığımız toprağın geçmişine, hoşgörüsüne, tarihine ilişkin ne varsa sahiplenmek ve korumaktır. Bu bilinci çocuklarımıza, ta bebeklikten başlayarak biz aileler, öğretmenler, akademisyenler verebilir.

Değerli hemşehrimiz Prof. Dr. Nevzat Çevik’in anımsattığı gibi, “dad yok, dad yok” demiş bizim meşhur İğdeli Baba, Harput’un ahvâli sorulduğunda. Bugünkü içler acısı halimizi görse kim bilir ne derdi rahmetli, Allah bilir…