Vakıf dergimizin Temmuz/2021-55’inci sayısında yer alan “Daha İyi Bir Elazığ İçin Şehrin Öz Eleştirisi” başlıklı yazıda; şehrin gündeminde olan, ancak bugüne kadar hayata geçirilemeyen önemli konulara ilişkin görüş ve önerilerimizi dile getirmiştim. Bunun dışında zaman zaman gazetelere yazdığım yazılarımda aynı şekilde bu başarısızlıklara değinmiştim. Öncelikle yapamadıklarımız, eksik ve yanlış yaptıklarımız veya gözardı ettiklerimiz için, neden özeleştiri yapmadığımızı anlamış değilim. Bu nedenle aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etmek mümkün olmayacağı için değişimin şart olduğunu, ekonomiyi, tarihi ve kültürel değerlerimizi öne çıkararak, yeni ve farklı şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

Günümüzde yapıcı eleştirilerden yararlanmak yerine, aynı tavırları sürdürmek ciddi bir alışkanlık haline gelmiştir. Elazığ’ın on yıllardır en temel sorunlarından biri, hatta bana göre en başında gelen bu amansız gelenek; görüyorum ki, genç yaşlı fark etmeksizin artarak devam etmektedir. Oysa çok basit sosyolojik bir gerçek olarak olumlu eleştiri, muhatabını her durumda ve halde yükselterek sonuçta Kamuya faydası dokunan bin türlü emeğe ve işe vesile olmuş olur. Bu bilinen basit ama etkili kurala sırtınızı dönerseniz, aslında Millete sırtınızı dönmüş olduğunuzu anladığınızda her şey için çok geç olabilecektir. Yüz seksen yıllık Elazığ şehir tarihine bir bakıldığında, zamanında ve tadında eleştirilmeyen ne kadar şey varsa; bugün Memlekete sorunlar yumağı olarak miras kalıp hepimizin içini acıtmaktadır. İnanın bu anlatmaya çalıştığım önemli problemler, nicelik olarak o kadar fazladır ki; insanın artık bir noktadan sonra yazası veya söyleyesi içinden bile gelmemektedir. Kendiniz söyleyip kendiniz dinlediğinizde her bir şeyin tadı kaçıyor dostlarım… Üstelik bir de bu sorunları dile getirdiğiniz için birileri kulaklarını tıkayabiliyorlarsa ne yapmak lazım; bazen bizler de şaşırıp kalıyoruz olduğumuz yerde. Unutulmasın ki; Milletin, okuyup geçenlere değil okuyarak düşünenlere ihtiyacı her zamankinden daha fazladır. Kulakları tıkayıp, gözlerimizi kapamak yerine, bizlere verilen bu paha biçilemez nimetlerin hakkını vererek halka hizmet edilir. En azından ben böyle biliyor, bu şekilde değerlendiriyorum…Unutulmamalı ki, eleştirinin olmadığı yerde körlük başlar. Körlüğün başladığı yerde ise sorunların farkına varılmaz. Sorunların farkına varılmayınca da çözüm olmaz. Bu gerçekten hareket ederek bugüne kadar gündeme taşıdığım eleştirilerden birkaç örnek vermek istiyorum.

·         Harput’un “Koruma Amaçlı İmar Planı”na 13 yıllık gecikmeye rağmen niye hâlâ sahip çıkılmadığı,

·         Türkiye’de çeşitlilikte ikinci sırada yer alan Elazığ mutfağına neden sahip çıkılmadığı,

·         Sivrice’deki Hazar Gölü’nün altında tarihî ve kültürel bir servet olarak yatan “Batık Şehir” i dünyaya tanıtma teklifimiz,

·         Daha önce Elazığ Belediye Başkanlığı ile birlikte yürüttüğümüz UNESCO sürecinin Şahin ŞERİFOĞULLARI ile yeni dönemde de devam ettirilmesine ilişkin önerimizin Nisan/2019 tarihinden beri karşılıksız kalması,

·         Elazığ’ın “Türk Dünyası Kültür Başkenti” olması için birlikte hareket edilmesi önerimize duyarsız kalınması,

Daha önce de belirttiğim gibi, bugüne kadar hiç tepki verilmeyen ve ciddi olarak eleştirilmeyen bu ve bu gibi konulara dün olduğu gibi duyarsız kalmanın,  bir başka ifade ile görmezlikten gelmenin doğru olmayacağını düşünüyorum. Ayrıca, analitik düşünmediğimizde, sorgulama ve araştırma becerilerimizi kaybedeceğimiz ve sadece kabullenme gibi kötü bir rüzgârın arkasından gideceğimiz unutulmamalıdır.