Daha önceki yazılarda anlatıldığı gibi Harput’un geleceği yerine bütün bir bölgenin geleceği Harput Kültürü ile yakından ilgili olduğunu söylemek iddia değildir. Harput’ta oturanların geçim kaynakları arasında hayvancılık ve tarım önemli bir yer tutar. Kuzova ve Uluova gibi iki geniş ovalarda tarımı yapılmayan neredeyse bir ürün yoktur. Pamuktan mısıra kadar sulak alanlarda üretici için su derdi yoktu. Gümrah akarsuları ya da kısa bir mesafeden yer altından çıkarılan su ile verimli ürünler elde edilirdi.

     Bu iki ovanın durumunu herkes çok iyi bilmektedir. Üç tarafı sularla çevrili bir vilayetin susuzluktan şikayetçi olmasının dünyada başka bir örneği olmasa gerektir. Her bir ürünün kendi çapında bir şöhreti olmasının sebepsiz değildir. Bu da bir Harput Kültürünün bir sonucudur. Yerli halk arasında her mezhepten gayrı müslim ahali ile barışık yaşamak Türk nüfusun kahır ekseriyeti teşkil etmesi barış içinde yaşanılmasına asla engel olunmamıştır. İmparatorluğun son yıllarına doğru kalkışma, burada da acıların yaşanmasına vesile olmuştur. Zorunlu göçten nasibini alanlar gittikleri yerlerden yazdıkları ile Harput ve civarındaki toprakları unutmayarak mektuplar, hikâyeler ve romanlar yazmışlardır. Bunları her sayfası Harput ve civarının coğrafyası, iklimi, tarımı, sanayisi ve kültürü ile her şeyi yazmışlardır. Elbette Türk yazarlarında yazdıkları arasında çok önemli eserler vardır. Artuklu coğrafyası ya da Harput Sancağı sınırları içindeki yerleşim yerlerinde yaşananlarla ilgili yazılanlar Harput Kültürünün dışında mı sayılacak? Dersim’i, Bingöl’ü, Erzincan’ı, Malatya’yı, Adıyaman’ı, Halep, Kilis ve daha başka yerler de bu coğrafyanın bir parçasıdırlar.

     Son yıllarda Harput Ağzı, Harput Evliyaları, Harput Divan şairleri gibi konularda ciddi ilmi eserlerin ortaya çıktığını biliyoruz. Bu eserler mazinin hatırlarını unutulmaktan kurtarmıştır. Vatanlaşan Harput topraklarının tapusu gibi kabul etmek gerekir. Hepsi çok kıymetli eserlerdir. Bu eserlerin son yüzyılı kapsadığını da söylemek gerekir. Ancak, irfan ilim ve sanat erbabı üstatların beslendikleri kaynakları da araştırmak yazmak gerekmez miydi? Elbette az da olsa çalışmalar vardır. Harput Kültürü dar bir coğrafyanın eseri olmadığını biliyoruz. Mazisi çok güçlü temellere dayalı olarak Türk göçleri ile birlikte Maveraünnehir coğrafyasından intikal etmiştir. Taşıyıcıları ise Türk-İslam anlayışının ulu alpereni Ahmet Yesevi ve öğrencileridir. Harput uluları da bu zincirin halkalarındandır. Harput isminin yeniden gündeme gelmesi halinde bu konularda çalışmalar da hızlanacaktır. Şimdiye kadar yapılan çalışmalardan ortaya çıkan eserler bize Türkistan coğrafyasını işaret etmektedir. Anadolu, Balkan coğrafyası da bundan nasibini alarak horasan erenlerinin izlerini taşımaktadırlar. Harput aslında bütün bir Türk coğrafyasına hitap etmektedir. İnsanının kültüre estetiğe musikiye ilme sanata saygısı ve bağlılığını horasan kaynaklarında aranmasının doğru olacağı açıktır. 12. Asrın başlarında Türk hakimiyeti altında kalarak doğudan gelen göçlere daha batıya gitmeleri için yol açmıştır. Fikret Memişoğlu’ nun ifadesi ile buraya biriken yiğitler birer bozkurt olarak görevlerini yerine getirmişlerdir.

     “Kavşağı Harput’tur yiğit kolunun

      Dağ, dağa kavuşmuş Murat bizimdir.

      Yolcu Bozkurduyuz Anadolu’nun

      Yurt bizim, at bizim avrat bizimdir”

Sanki asırlar öncesinden gelen bir ses gibidir Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu. Destan şairimiz, mısralarında gelen giden yolculara kayabaşından el sallayan yar olduğunun ifadesi yiğitlerin halaya çağıran izler de Horasan kaynağı olduğundan şüphe yoktur. İlhamını bu kaynaktan almayan hiçbir eserin Harput coğrafyası ile ilgisi olmaz. Bu kültür batıya doğru göçler ile birlikte ilerlerken yeni Türk devletlerinin de temellerini atmışlardır. Önceleri beylikler ve daha sonra imparatorluklara kadar varan devlerin kurulmasının temelleri de bu kültürdür. Eski bir Türk geleneği hangi boy güçlü olmuş ise devlet onların adıyla kurulmuştur. Bu devletlerden ikisi sadece millet adıyla kurulmuştur. Göktürkler ve Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ dir. Bu iki devlet Türk adı taşıyan devletlerdir. Artuklular da aynı geleneği devam ettirmişlerdir. Ancak, kullandıkları dil devlet gelenekleri tamamen Türk geleneklerini kapsamaktadır. Harput adı ile başta ilim camiası ve kamuoyu büyük bir heyecan dalgası ile dalgalanacaklardır.

     Artuklu coğrafyasına Harput isminin çok yakışacağına inanıyorum. Bu ismi verenlerde tarihte hayır ile anılacaklardır. Harput derhal vilayet olarak ilan edilmelidir. (Devam edecek)

12.09.2023 Sancaktepe/İstanbul