İran Şahı Rıza Pehlevi’nin 1934 yılında 27 gün sürecek Türkiye gezisi, İkinci Dünya Savaşı öncesinde, bağımsız devletler olarak var olmaya çalışan iki ülkenin yakınlaşma çabalarını gösteren önemli bir adımdır. 

İngiltere’nin pek hoşuna gitmeyen bu ziyaretin siyasal ve ekonomik yönlerini doğru biçimde değerlendirebilmek için özellikle Avrupa’da II. Dünya Savaşı’na adım adım gidilen puslu ortamda, emperyalist ülkelerin Orta Doğu’daki politikalarını ve iki ülkede gerçekleştirilen Batılılaşma süreçlerini dikkate almak zorunludur.

Şah’ın Türkiye ziyaretinde, çağdaşlaşma çerçevesinde atılan adımlar ve yeni Cumhuriyetin ilkeleri etkin bir biçimde öne çıkarılmıştır. İşte, bu seçimlerden biri de Cumhuriyetin klasik batı müziğine eğilimiydi. Dönemin siyasal ve kültürel havasının içinde, geleneksel köklerini de yadsımadan opera, bale ve klasik müzik de topluma sevdirilmeye çalışılmıştı.

Bu ortam içinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Rıza Pehlevi onuruna içeriğini tarihsel köklerinden alan bir opera yazılmasını emretti. Kısa zamanda yaratılması gereken operanın bestelenmesi görevi Adnan Saygun’a verildi. Operanın metinlerini Münir Hayri Bey yazacaktı. Çalışma kısa zamanda tamamlandı.

Özsoy operası, bestelenmesinden sahnelenmesine değin tümüyle Türk sanatçılar tarafından hazırlanan ilk operadır. Atatürk, İran ile siyasal dostluk ve ekonomik iş birliği temellerini sağlam biçimde kurmak, Şah’a Türkiye’nin gelişimini göstermek için sanatın gücünden yararlanmak istemiştir

Opera metninin yazımında da rol alan Atatürk, oyundaki kahramanlar “Tur”(Kurt) ve “İraç”ın (Aslan) ikiz olarak yazılmasını ister. Yapıtın konusu Firdevsî’nin tanınmış destanı Şehnâme’den alınmış, Türk destanlarından ve mitolojisinden de birçok öğeye yer verilmiştir.

Üç bölümlük oyunda, birinci bölümde mitolojik kahramanlarla bağımsızlık ve kurtuluş vurguları yapılır, ikinci ve üçüncü perdede Cumhuriyet dönemi, ulusal kurtuluş savaşımı ve sonrasında kurulan yeni devletin atılımları aktarılmaya çalışır. Son perdede tüm sanatçılar sahneye çıkar. Ancak sahnede Tur ve İraç yoktur. Feridun bunun üzerine sorar. “Tur” ve “İraç”ı göremiyorum nerededirler.” Bu sorunun ardından ozan locada oturan Şah ve Atatürk’ü göstererek “İşte Tur, işte İraç” der. Bu sahneden oldukça duygulanan Şah gözyaşları içinde Atatürk’e sarılır.

19 Haziran 1934’te Ankara Halkevinde oynanan Özsoy Operası ilk yerli Türk operasıdır. Bestecisi ve orkestra şefi Adnan Saygun’dur. Sözleri Münir Hayri Egeli’nin olup, Atatürk de yapıta katkı vermiştir. Hayri Egeli aynı zamanda yapıtı sahneye de koymuştur. Dans ve koreografiyi bu alanda deneyimi Kesrikli hemşehrimiz büyük spor ve kültür insanı Selim Sırrı Tarcan üstlenmiş, koroyu Halil Bedii Yönetken yönetmiştir. Başrollerde; Ulu anneyi soprano Nimet Vahit, Ferîdun’u Nurullah Şevket Taşkıran oynamıştır.

Rıza Pehlevi’nin ziyareti, Türkiye ve İran arasındaki ilişkileri gerçekçi bir noktaya taşıması açısından amacına ulaşmış bir diplomatik girişimdir. Geçmişten gelen sorunların aşılması ve değişen dünya dengeleri içinde, çağdaş siyasal rejimlerin birbirleriyle ve çevreleri ile olan ilişkilerini sağlamlaştırmaları, her iki ülke için de somut ve siyasal yararlar getiren süreçlerin oluşmasını sağlamıştı.

İki ülkenin, benzer hedeflerle çıktıkları yolda ulaştıkları yerler çok farklı oldu. Mustafa Kemal, sahip olduğu entelektüel birikim ile dünyayı yakından izleyen, geleceği öngörebilen, çağdaş ilkeleri benimsemiş, dil bilen, edebiyatı, sanatı, evrensel kültürü bilen güçlü bir devlet adamı ve liderdi. Kurduğu ülkeyi de çağdaş ilkelere göre oluşturmaya çalışıyordu.

İran şahı Rıza Pehlevi ise tümüyle tek adam diktatörlüğüne dayalı siyasal kurumların gelişmesine olanak tanımayan ve baskıcı bir sistem kurmuş, hanedanını sürdürmeye çalışan biriydi. Şahın çağdaş bir eğitim almaması, entelektüel yetersizliği, dünyayı ve ülkesini sağlıklı biçimde değerlendirmemesi gibi nedenlerle, düşündüğü batılı çağdaş, bir devlet ve toplum yaratılamadı, kısa sürede görevinden oldu, ülkesindeki yönetim de yıkıldı ve darmadağın oldu.

1511983948_ataturk