Herkes pahalılıktan şikâyet ediyor ama şikâyet edenler hâlâ buna sebep olanlardan sandıkta hesap sorma iradesini göstermiyor.

Ülkeyi bu hale getiren bir lider hangi partiden olursa olsun başarısız bir liderdir. Mesele sadece seçim kazanmak değildir, önemli olan vatandaşların sorunlarını çözmek, yarınına güvenle bakabilmesini temin edebilmektir.

Bugün kaç anne-baba başını yastığa rahat koyabiliyor?

Kaç insan yarınından emin?

AKP, ilk yıllarda bazı alanlarda başarılı işler yaptı. Kimse hiçbir şey yapılmadı demiyor. Ama 2010'dan sonra Erdoğan da, AKP de patinaj yapmaya başladı. Çünkü ortak akıl gitmiş, ben tek akılım diyen, ihtiraslarını millet meselesi haline getiren bir zihniyet gelmişti. Ben duygusu bizi aşınca işte ortaya böyle bir tablo çıktı. Erdoğan'ın her şeye hâkim olma ihtirası Türkiye'yi felaketin eşiğine getirdi.

Bu yazı yazıldığında mazotun litresi 29 TL idi. Mazota yapılan her zam çiftçinin biraz daha umutlarını yitirmesi, ekip biçme şevkini kaybetmesi demektir. Çiftçi traktörüne mazot alamazsa nasıl tarlasını ekip biçecek, bu akaryakıt fiyatıyla nasıl para kazanacak? Diyelim ki ekti biçti, bu maliyetler ürettiklerine de yansıyacak. Bu yıl 5 Lira’ya aldığımız bir sebze gelecek yıl 10 Lira olacak. Vatandaş bunu nasıl kaldıracak?

Her şey düzelecek, ben ekonomistim, ben her şeyi bilirim, benim bilmediğim hiçbir şey yoktur” demekle ülke meseleleri çözülmüyor. Keşke “ben her şeyi bilmem” denilseydi, o zaman bilmediğini öğrenir, yanlışlarda ısrar edilmezdi. Ama bu ülke insanının -put yontuculuğu- birilerinin egosunu öyle bir hale getirdi ki, benim yanlışım bile doğrudur noktasına getirdi. Yanlışa yanlış demek neredeyse hakaret gibi görülmeye başlandı.  Bu siyasi putperestlik devam ettikçe de ben siyaseti devam edecek, hiçbir şey düzelmeyecektir.

SANSÜR YASASI

İktidar yazılı ve görsel medyayı esir aldı ama sosyal medyayı bir türlü hizaya çekemedi. Öyle ki sosyal medya, yandaş medyanın yalanlarını, dezenformasyonlarını bir bir ifşa eden bir alana döndü. Yalan siyaseti, sosyal medyaya çarpıp geri dönüyor, yolsuzlukları, hırsızlıkları gizlemek mümkün olmuyordu. Seçimlerin yaklaştığı şu günlerde muhalefeti susturmak için yanıltıcı bilgiye hapis cezası getirildi. Bir kişinin ayağına sıkmanın cezası 1-2 yıl iken, yanıltıcı haberi paylaşmanın cezası 1-3 yıl. Kime göre yanıltıcı haber, tabi ki iktidara, daha somut bir ifadeyle sayın Erdoğan'a göre. Yani iktidarın doğrulamadığı veya yalanladığı her haber yanıltıcı haber kategorisine alınarak muhatapları cezalandırılabilecek. Bu vatandaşın ağzına kilit vurmak, Türkiye'yi giderek bir Ortadoğu ülkesi haline getirmektir. “Hepiniz susun Tayyip konuşacak” demektir. İnsanlar düşüncelerini, fikirlerini söylemekten korkmamalıdırlar. İnsanlar rahat konuşabilirler, dertlerini söyleyebilirlerse sorunlarını çözebilirler. Bir insan konuşmaktan korkarsa problemlerini nasıl anlatabilir?

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesi ile anayasamız ifade hürriyetini teminat altına almıştır. Bu yasa büyük ihtimalle Anayasa Mahkemesi’nden döner. Ama bu aylar alır. O zamana kadar da seçim olur, iktidarın karıştığı hukuksuzluklar konuşulmaz, dolayısıyla atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olur. Ondan sonra da “Müslüman'ız, dürüstüz, namusluyuz” deyip bir de adaletten bahsediyoruz. Ne dürüstlüğü ne adaleti be! Fazilet, ahlak, adalet hatta Müslümanlık namına ne varsa yiyip bitirdiniz. Keşke o dediklerinize sahip olsaydınız da bu millet bu kadar sefalete, yalana, talana düçar olmasaydı.