İçimizden birileri biraz öne geçmeye görsün, hakkında onlarca yalan, iftira uydurulur. Kıskançlık, haset birinci vasfımız haline gelmiştir.  Böyle bir toplum iflah olur mu? Olmaz!

Öyle bir hale gelmişiz ki, bu itibar suikasti yüzünden izzeti nefis sahibi insanlar toplumda sorumluluk almaktan kaçar hale geldiler. Her şey profili düşük insanlara kaldı. İyiler siyasetten çekildi. Giderek ahlaki zaafları yüksek insanların merhametine kaldık.

Bu ülkede sadece ekonomik kriz yok, ondan daha ağır bir ahlak krizi var. Bazı problemlerimiz ondan neşet ediyor. Namuslu insanlar, en kötü yasaları bile insanların menfaatine uygun hale getirebilir, öyle yorumlayabilirler. Yasalar kâğıt üzerinde nasıl dururlarsa dursunlar, önemli olan onları uygulayacak olan insanların tutum ve davranışlarıdır. Dünyanın en demokratik yasalarından bir diktatörlük yaratmak da mümkündür, dünyanın en baskıcı yasalarından bir demokratik düzen yaratmak da.  Kuzey Kore anayasası dünyanın en demokratik içeriğe sahip anayasalarından biridir. Ama Kuzey Kore dünyada eşi görülmemiş bir diktatörlüktür. Çünkü yasalara hayat üfleyenler onu uygulayanlardır. Yasalar yorumlayanlara göre sonuç doğururlar.

Esas olan insandır, insanınız nasılsa düzeniniz de öyle olur. Bunun istisnası yoktur. Onun için Kuran Rad suresi 11. ayette, "Kuşkusuz bir halk kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez" der. Yaşadığınız hayat layık olduğunuz ve tercih ettiğiniz hayattır. Bu hayatı, bu siyaseti, bu yönetimi, kısacası bugün şikâyet ettiğimiz ne varsa seçen biziz. Bu halden başka bir hale geçmek de bize bağlıdır.

Çok uzağa gitmeye gerek yok küçük kıyamet diye nitelendirebileceğimiz son deprem felaketinde bazılarımız büyük millet ve iyi insan olmanın refleksi ile hareket etti. Depremzedelere yardım için kendini paraladı. İmkanlarını sonuna kadar kullandı. Ama diğer bazılarımız bunu fırsata çevirdi, kiralık evi varsa fiyatını iki katına çıkardı, satılık evi varsa zam yaptı, saltanatını depremzedenin gözyaşlarının üzerine kurdu. Düşene tekme vurmaktan daha ahlaksız, daha adi, daha çirkin bir davranış var mı?

Onun için şikâyet etmeyelim, biz buyuz işte. Kâinat içimizdeki bir avuç iyi insan yüzünden ayakta kalıyor. Dünya eğer insanların hal ve davranışlarına göre dönseydi çoktan dönüşünü bitirmiş kıyameti hepimizin başına geçirmişti. Başımıza gelen her felaket bizdendir. Allah adil-i mutlaktır. Kullarına adaletsizlik yapmaz, vaadinde sadıktır. İmhal eder, ihmal etmez. Zamanı gelince göz kırpışlarımıza, nefes alışlarımıza kadar her şeyin hesabını sorar.

Büyük medeniyetler engin gönüllü toplumların eseridir. Hilmi Ziya Ülgen, Osmanlı'nın tarih sahnesine çıkışını, bir cihan devleti oluşunu -aşk ahlakı- ile açıklar. Aşk ahlakı diğerkamlıktır, fedakarlıktır, başkalarının hukukuna kendi hukukumuz kadar saygı göstermektir. Sadece kendimiz için değil başkaları için de yaşamaktır. Haktan, adaletten ayrılmamaktır. Kadir Mevla'dan hep bizi doğru yoldan ayırmamasını istemektir.

Birbirini kazıklamak için fırsat kollayan, dünyalık edinmeyi hayatın biricik gayesi haline getirenlerden bir ahlak toplumu çıkmaz. Böyle bir toplum bırakınız yeni bir cihan devleti çıkarmayı kendi varlığını bile koruyamaz. Bugün boğuştuğumuz bölücülük, terör, hep böyle bir yozlaşmanın sonucu değil mi? Eğer arkamızda hoş bir seda ve kutlu bir ülke bırakmak istiyorsak önce bir ahlak toplumu yaratmak zorundayız. Didişen, birbirinin kuyusunu kazan, hak-hukuk tanımayan, kul hakkı hassasiyeti taşımayan bir toplum işte böyle kendi neden olduğu felaketlerin pençesinde kıvranır durur. Kimsenin şikayete hakkı yok bu hayat tarzını seçen biziz!