Yüzyıllar boyunca nice medeniyetleri, nice kavimleri, nice yağmacıları ağırladı bu topraklar… Kimisi daha ileride Avrupa topraklarını ele geçirmek için bir yol olarak kullandı, kimisi de taşa tohum eksen bitecek bu verimli toprakların nimetlerini sömürdü…

Oysa kanı pahasına yurt edinmeyi bilenler de bu topraklara ayak basmışlardı. Bin yıldır bu toprakları kutsal vatan toprağı olarak bilmiş, bereketinden faydalanırken de bir ana cömertliğinde olan bu topraklara ANADOLU ismini vermiştir. Hikayesini belki bilirsiniz…

Efsane diyenler de çok olmuştur bu hikayeye…

Bu coğrafyaya gelen ve yurt edinen ilk Türk toplulukları, beraberinde getirmiş oldukları aileleri ve obalarını da bu verimli topraklara yerleştirmişlerdi…

Hareket halinde olan Türk askerleri bir köye uğradıklarında, köylü onlara bir şeyler ikram etmek istiyorlardı…

Ayranını içmesi için Türk askerine ikram eden, gözü gönlü tok Türk anası, askerin ayran doldurduğu kabının dolmasına rağmen devam sebebiyle; ayranın da israf olmaması için ana saydığı köylüye; “ANADOLU… ANADOLU…” diyerek artık doldurmamasını, dile getirmiş…

Bu söz bu coğrafyanın bereketinin, onu yurt edinen insanın cömertliğinin ve bu toprakların özünün seslenişi olmuştur…

ANADOLU…

    Göreceği varmış diyoruz… Öyle bir döneme denk geldik ki adeta bu coğrafya, değerli ANADOLU resmen yağmalanıyor…

Maden adı altında topraklarımız başka devletlerin şirketlerine peşkeş çekilirken, elin yabancısı kendi santralini bizim topraklarda kurup, ürettiği elektriği yine bize satarken, “daha ne görebiliriz ki?” derken Erzincan’da yaşanılan son felaket artık masum Anadolu’nun sessiz çığlığı olarak adeta patladı…

    Betona boğdular seni adeta… Verimli ovaların, yeşil bahçelerinin yerini, kasvetli, içinde birçok bizi biz yapan değerin kaybolduğu insan silolarına dönüştürdüler seni… Sen yine cömertliğinden bir şey kaybetmedin… Adına yakışanı yaptın. Bire bin verdin… Senin verdiğin ürünün tohumunu koruyamadı bu nesil, dedelerinin kanla suladığı bu toprakları, yabancı tohuma ve gübreye boğdular…

Gözünü para hırsı bürüyenlerin sayesinde verdiğin nimetleri derelere, denizlere döken varlıklar yaşadı üzerinde…

    Tarih boyunca nice depremler yaşadın…

Nice canlar senin koynuna defnedildi… Ders almadı bu nesil; sağlam kayalık bölgelerin dururken, adına yakışır ürünler verdiğin, bereketinle nice milletleri kıskandırdığın verimli topraklarına döktüler betonları…

Kıydılar güzelliğine…

    Şimdi bağımsızız naraları atanlar, bu toprakları kutsal bilip, davası için kefene bürünen ancak sessiz mülteci işgalleri altında süt dökmüş kedi gibi ortalıkta gözükmeyen sözde vatan sevdalılarına sesleniyorum. Anadolu’muz yağmalanırken neredesiniz?..

Topraklarımız batılı devletlerin şirketleri tarafından zehirlenirken, kaynaklarımız sömürülürken neredesiniz?..

Verimli topraklarımız betona boğulurken neredesiniz?

    Biz bu topraklar için mücadelemize canla başla devam edeceğiz. Yorulmadan, sıkılmadan… Gerektiğinde doğruları Hak’ça yazacak; gerektiğinde bir Oy ile düzeni değiştirmeye çalışarak; Doğruyu ve Hakkı her ortamda cesurca söylemeye devam ederek, dimdik ayakta duracağız. Biliyoruz bu toprağın üzerinde olmak zordur; ancak yarın bu toprağın altında hesap vermek daha da zordur. ANADOLU bizimdir, ANADOLU emanettir…