Ekranın karşısına kurulup ta kumandayı elinize geçirdiğiniz zaman kanallar arasında hüzünle gezindiğiniz vakit; benim gibi moraliniz bozulup, umutsuzluğunuz artıyorsa yalnız değilsiniz… bunu bilmenizi isterim. Kaybolan değerler, yitip giden umutlar, olumsuzluğun ve moral bozucu haberlerin cirit attığı kanallar insanı batırdıkça; bataklıkta çırpınmaya sevk ediyor. Malum çırpındıkça daha da batıyorsunuz… En güzeli belgesel kanalları, şiddetle tavsiye ederim. Dikkatinizi çekti mi? Burada da şiddet var… “ne olur şiddetle tavsiye etme, daha güzel örneklerle tavsiye ver” diye söylenmeniz hakkınızdır. Artık yaşantımıza ve bilinçaltımıza o kadar fazla yükleme yapılıyor ki, istem dışı hareketlerimiz artıyor. Şiddet ve olumsuz tepkiler artık hayatınızın bir parçası oluveriyor.  

    Bizi biz yapan değerler, bizleri hızlı bir şekilde terk ediyor. Karşılıklı saygı, sevgi, hoşgörü, nezaket vb. ismini burada sayamadığım birçok özelliğimizi günden güne kaybediyoruz. Caddede yürürken tanımadığınız birisine bir selam vermeyeli ne kadar zaman geçti? Gülümseyerek bir baş selamı sonrasında başınıza gelecekleri artık iyi kötü tahmin edersiniz… Hele sevimli bir yumurcağın başını okşamayı aklınıza dahi getirmeyin. Maazallah gözünüzü hapishanede açabilirsiniz. Vah benim güzel yurdumun masum insanları… Aklıma Arif Nihat ASYA’nın o güzel şiiri geldi. Paylaşmak istedim…

Bize bir nazar oldu, Cumamız Pazar oldu.

Ne olduysa hep bize azar, azar oldu.

Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız.

Ne ruhça, ne vücutça, ne de kandan hastayız.

Avrupa’ya bir değil, iki pencere açtık

Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız.

Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.

    Batının Medeni gelişmelerini almak yerine, kötü olan tüm alışkanlıklarını aldığımız için artık bu haldeyiz. Beğenmediğimiz hor gördüğümüz batı medeniyetinde birçok millet (özellikle İskandinav ülkeleri), Kutsal Kitabımız Kuran’ın emrettiği gibi yaşıyor. Bu araştırmayı yapan Müslüman bilim adamları…

İnternetten araştırabilirsiniz. Nasıl oldu da; bizlerin işi ve yaşayışı onların dini gibi olurken, adamların işleri ne yaşayışları bizim dinimiz gibi oluverdi? İslam’ın emrettiği gibi yaşamak, Hristiyan toplumlara mı nasip oluyor?

    Böyle giderse bugün bizi terk eden değerlerimiz; yarın bizi terk edecek kutsal dinimizdir. Kutsallarımızı bu kadar malzeme yapmayalım. Değerlerimize, Türk Töresine sıkı sıkıya bağlı kalalım. O değerlere sahip çıkalım. Orhun Kitabeleri diye bilinen kaya yazılarında da söylendiği gibi  “Ey Türk; üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir. Titre ve kendine dön…’’

    Milli ve manevi değerlerimize sıkı sıkıya bağlı olmalıyız. Kültürel kimliğimizde yapılmak istenilen müdahalelerin önüne geçerek, bu zenginliğimizi bizden sonraki nesillere aktarmalıyız.

    Toplum yapısı üzerinde olumsuz etkileri olan her türlü dizi, yayın ve hareketin önlenmesi için görevli kurumları çalışmaya davet edebiliriz. Sosyal medyayı, bizi ayrıştırıcı ve yıpratıcı değil de; bize ve toplumumuza faydalı olabilecek şekilde kullanmalıyız.