Elaziz Halkevinin çıkardığı Altan dergisinin 22 Nisan 1936 tarihli 15. sayısında yer alan bir yazı ilgimi çekti. Cemil ATAÇ adlı yazarın yazısında “Tunceli” adının Dersim olaylarından bir yıl önce verilmiş olduğu açıkça görülüyor.

Aşağıda önemli bölümlerini sunduğumuz yazıdan, General Hüseyin Abdullah Aldoğan’ın yörenin Türklüğüne ilişkin düşünce ve görüşlerini okuyor ancak yakın gelecekte gerçekleşecek olayları ise öngöremediğini saptıyoruz:    

“Elaziz’den alınan, Çemişkezek, Ovacık, Hozat, Pertek, Mazgirt, Nazmiye kazaları ile Erzincan’dan alınan Pülümür kazasın­dan teşekkül eden yeni Vilâyetimize TUNÇELİ adı verilmiştir.

Bu ile Tunçeli adı verilmesi sebebini Sayın Generalimiz ve çok değerli ve derin bilgili Kumandan ve Genel İspekterimiz H. Alpdoğan bir hasbihallerinde şöyle izah buyurmuşlardı:

‘Bizim büyük dedelerimiz henüz Orta Asya’da yaşadıkları zamanlarda tunç yapmasını öğrenmişlerdi. Bugünkü medeniyetin bayraktarlığını yapan Avrupa kıt’ası daha taş devrini yaşamakta iken Orta Asya’da Türkler Tunç devrine çoktan girmişler ve tunç medeniyetini de çok ileri götürmüşlerdi.

Lâkin artık bütün dünyaca öğrenilmiş olan o büyük kuraklık Asya kıtasının ortasındaki büyük denizleri bile kurutunca medenî hayat çölde kalamamış ve büyük göç başlamıştır.

İşte büyük göç ve akın günlerinde Asya dağlarını yol tutan Türkler; bu yolları takip ederek bugün Dersim dağları dediğimiz fakat Asya dağlarının devamı olan Toros dağlarına ulaşıyorlar.

Şimdi Dersim denilen bölgede kendilerine en uygun tabiat şartlarını buldukları için burada yerleşip kalıyorlar. Maden işletmesini çok iyi bilen bu adamlar, Dersim’de bakır ve kalay madenlerinin de yan yana ve pek zengin bir halde bulunduğunu görüyorlar, burada da yerleşiyorlar.

İşte şimdiye kadar zanlar ve tahminler üzerine uy­durmalarla Dersim adı ile anılan bu güzel yerlere en uygun ve tarihin özün­den süzülüp çıkarılan bu ad, yani TUNÇELİ adı verilmiştir.

Bu bölgenin bakırı ve kalayı, taşı ve toprağı kadar sakinleri de Türk’tür. Hem de soyları karışmamış dip diri ve tam manasile öz Türklerdir. Onlar kendileri de öz Türk soyundan olduklarını çok iyi bilirler. Ve Türk olduklarım hiçbir zaman unutmamışlardır. Köylerinin, dağlarının, belli başlı sahaların adları tamamiyle Türkçedir.

Belki de bu bölgeleri bizden ayırıp kendi haris ve doymaz emellerine amaç edinen ya­bancılar, yurttaşları birbirine sevdir­memek ve birbirinden uzaklaştırmak için ortaya bir Kürtlük atmışlar ve isti­fade ederek bu bölgeyi de böylece daima elde tutmak istediklerindendir ki Dersimlilere de Kürt deyip ve bunda da ısrar etmişlerdir. Hâlbuki bu düşünce ve bu zan çok yanlıştır.

Eski idarelerin onları acıklı bir şekilde ihmal edişi bu adam­ları da haklı olarak eski idarelere karşı müteneffir kılmış, onlar, biz Türk’üz biz Türklükten ayrılamayız dedikçe, o idare­ler, aldırış etmemiş ve kazanıcı değil daima kaybedici kötü bir idare siyaseti, tatbik etmişler ve bu adamları da dev­letten ve idareden soğutmuşlardı.

Cumhuriyet hükümetinin iş başına geldiği günden beri Dersimliler, hiçbir gailenin arkasına takılmamış ve daima devlete sokulacak ve yanaşacak bir yol aramıştı. Ufak tefek ve alelâde vak’alar, bir tarafa bırakılırsa Dersim işi bir mes’ele teşkil etmiş değildir.’

ATATÜRK Türkiyesinde anormal bir yurt bucağı kalmayacak refahın erişmediği bir tek köşe bulunmayacaktır.

Buna her Türk gibi Tunçeli bölgesi de inanıyor ve yakında kavuşacaktır. Ve kavuşmak yoluna girmiştir.”

metin, eski içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu