Geçtiğimiz hafta sonu Tunceli’ye kısa bir gezi için gittim. Döndüğümde zihnimde kalan en güçlü izlenimlerden biri şuydu: Türkiye’nin her yerinde yürürlükte olan kapalı alanda sigara yasağı, orada gerçekten “yaşayan” bir kurala dönüşmüş. Kafe ve restoranların kapalı bölümleri fiilen dumansız; hava temiz, ortam huzurlu. Bu tablo, ne bir mucize ne de “başka bir ülke” hali… Sadece kanunun ciddiyetle uygulanması ve esnafla yurttaşın bu ciddiyete katkı vermesi.
Oysa aynı kanun, aynı yasak, aynı levhalar Elazığ’da ve pek çok şehirde çoğu zaman denetimsizlikle etkisizleşiyor. Bu gevşeklik, zamanla “yerleşik bir kural tanımazlık” üretiyor ve en sonunda sigara içmeyen yurttaşlarımızı mağdur eden bir düzene dönüşüyor: İnsanlar kamusal nitelikteki işletmelerde dahi istemedikleri dumana maruz kalıyor. Mesele artık “tercih” meselesi değil; doğrudan doğruya temiz hava soluma hakkının korunup korunmadığı meselesi.
Kapalı alanlarda tütün ürünü tüketiminin yasaklanmasının hukuki dayanağı 4207 sayılı Kanun’dur. Bu kanun; kamuya açık kapalı alanlarda (konutlar hariç) tütün ürünlerinin tüketilmesini yasaklar ve denetim ile yaptırım mekanizmasını düzenler. İhlal halinde yaptırım iki yönlü işler: Yasak yerde sigara içen kişiye idari para cezası uygulanır; ayrıca işletme sorumlusu da kapalı alanda sigara içilmesini engellemekle yükümlüdür ve bu yükümlülüğe aykırılık halinde işletmeye/sorumluya daha ağır idari para cezaları verilir. Tekrar eden ihlallerde ceza artar; belirli tekrarlar halinde işyerinin geçici kapatılması dahi gündeme gelebilir. (2025 tarifelerinde; içen kişiye 1.406 TL, işletme sorumlusuna ise ihlalin niteliğine göre 19.476 TL–97.745 TL aralığında idari para cezası öngörülmektedir.)
Tunceli’de gördüğüm şey, tam olarak “olması gereken” buydu: Kanun kâğıtta kalmıyor; masada, mekânda, günlük hayatta karşılık buluyor. Bu yüzden başta Tunceli Valiliği ve denetim ekipleri olmak üzere, kurala riayet eden ve ortamı sahiplenen esnaf ile yurttaşlara teşekkür etmek gerekir. Dileğim; bu yaklaşımın Elazığ’da da kararlı, düzenli ve görünür biçimde hayata geçirilmesi; kapalı alanların yeniden gerçekten “dumansız” ve herkes için erişilebilir, temiz mekânlara dönüşmesidir. Çünkü temiz hava lüks değil; hukukun korumaya aldığı temel bir kamusal yaşam hakkıdır.