Bizleri içerisinde yaşadığımız toplum hayatında en fazla endişelendiren, “yozlaşmadır!”

Bu haftaki yazımızda, ‘yozlaşma kavramı’ üzerinde zihin jimnastiği yapmak istiyorum.

Sözlüğü açınız ve sayfaları çeviriniz…“soysuz,  yoz, bozulmuş…”kelimeleri yan yana görürsünüz

Ziya Gökalp nasıl bir tarif getiriyor; “Milli harsı bozulmuş olan milletlere, dejenere milletler namı verilir!” Koca Roma İmparatorluğunu yıkan nedir? Yozlaşma dediğimiz hastalık…

Kangren haline gelen amansız illet! O illet ki, toplumu ‘zillete…’ çeviriyor!

Dejenerenin bir eş anlamlısı da, ‘soysuz’

Genetiği değiştirilen, “Soyunun özelliğini yitirmiş bitkiler…” Dejenere için farklı tanımlar getiriyorlar;

“biyolojik ve toplumsal ölçüler yönünden; göze batacak kadar kötüye giden (kimse)

Tarık Buğra'dan kısa bir alıntı; “Ağaç deyip geçme, onun da soylusu olur, soysuzu olur.”

Dejenerenin eş anlamlısı, ‘soysuz’ sözlükte; “Kötü tanınmış ahlaksız…”

Bir önemli kavram daha var; “Esfel-i sâfilin; aşağıların en aşağısı, cehennem!’’ Bozulmanın/ veya Yozlaşmanın getirdiği, en büyük girdap…

Yoz adam derler; “kaba, adi, bayağı…” olanlara! Yoz toprak vardır, yoz

bitki vardır…

Her biri, ‘faydadan bütünüyle azadedir’ Pascal, “yaşama güçsüzleşince, ahlak dejenere olur!”

Ahlakın bozulması, “bir millet için kıyamettir!” Yozlaşmanın bir diğer adı, ‘tereddi’ Tereddi, ‘yapının bozulması…’

Sistemin alabora olması! Akıl dışı, izah edilemeyen davranışlar… Meşru çizgilerin, ‘tersyüz edilmesi’ “Helalin-haramın; doğrunun- yanlışın birbirine karışması!”

Bir yazarımız şöyle der; “Yalanın gücü, doğrunun güçsüzlüğünden değildir. Yalan teşkilat kurmuş, doğru ise yalnızdır!” Yozlaşmanın bir ayağında da, ‘yalan…’ Yalan, ‘hür iradeyi de talan eder’

Yalan, ‘toprağı çoraklaştırdığı kadar; en acısı ve acımasızı, ‘gönülleri de çoraklaştırır’

Necip Fazıl yıllar önce ne diyecektir? “Sorun, Batılı çizgide gelişen modernleşmenin, Müslüman Türk toplum hayatında doğurduğu, tarihsel, kültürel kopuş ve bunun aile kurumunda yarattığı örfe, dini değerlere ve ahlaka dair yozlaşmadır.”

Bu ülkenin, bu coğrafyanın aydınlarına sesleniyoruz, “Suyu kendi akışına bırakamayız!”

Yozlaşma!  ‘şuur kaybıdır’ Yozlaşma,  ‘bozulmak, normal yapı ve görevini kaybetmek’

Yozlaşma, ‘özündeki iyi nitelikleri yitirmek’ Yozlaşmak, ‘milli hassasiyetlerden kopuş’ Yozlaşma, ‘örfe, dini değerlere ve ahlaka dair bozulmadır’ Uçurumlar var, o uçurumları görebilmeliyiz… Uygunsuzlukların, bayağılıkların önüne geçilmelidir…

Mücadele, “azim, irade, kararlılık ister!” Hümeze Suresi 1 ve 2. Ayette şöyle buyrulur; “Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş, göz işaretiyle alay eden, her kişinin vay haline…”

Toplumda, ‘laf götürüp getirenler’ İnsanların, ‘arasını açanlar’ Yoz bir toplum için çaba gösterenler, İnsanların inanç ve değerleriyle alay edenler, Hayatı, ‘dedikodu haline’ getirenler,

İlimden, hikmetten, marifetten, ihlâstan uzaklaşanlar…

Hayatı, “bir oyun ve eğlence haline getirenler!” Onların niyetleri, “tefekkür dünyasını katletmek!”

Bir söz var, sizlerle de paylaşmak isterim, “En kusursuz cinayet, insanın yaşama sevincini öldürmektir!” Her gün, güneş farklı yerden doğar… Güneşin doğuşundaki sıcaklığı hissetmek…

O hissiyatı, ‘ışığa dokunarak’ hissetmek! Sürekli, ‘aydınlığa yürümek’ Adil ve tebessüm eden bir yüzle güne uyanmak! Uyanışımız elbette ki, ‘yozlaşmaya karşı’

Kendi kimliğimizle duruşumuz olacak!

Ahmet Kabaklı, “Kültür emperyalizmi, asırlar içinde uzun bir tarih zarfında geliştirilen “millî şahsiyeti” meydana getiren manevi ve mukaddes unsurların birer birer harcanıp tüketilerek başka kültür şahsiyetlerinin işgal ve istilasına terk edilmesidir.” Cemil Meriç, “Bu Ülke” isimli eserinde şöyle bahseder; “insanın elinde yozlaşmış her şey, doğru ama her şeyi düzelten de insan değil mi?”

Bizim asıl kaygımızla birlikte kavgamız da burada başlıyor; “yozlaşmaya karşı duracağız!”

Artık, ‘savunarak’ değil; ‘doğruları haykırarak…’