Televizyon ekranlarına ve medyaya uzak olmadığım halde, 15 Eylül 2022 Perşembe akşamı saat 23.00’te, Kanal 23 Televizyonunda yayımlanan hayatımdan kesitlerin yer aldığı “Bir Ömür Böyle Geçti” programının beni ziyadesiyle etkilediğini ifade etmek istiyorum.

   Programı izlerken, geçip giden ömrüme yanmak duygusallığı değildi beni etkileyen. Zaman zaman yaşadıklarımı yeniden devridaim etmenin heyecanı, zaman zaman da bedeller ödemeyi göze alarak verdiğimiz memleket-millet mücadelesinin bugün de bir görev olarak karşımızda durduğu düşüncesiydi beni alıp götüren…

   Özel takipçileri ve meraklıları bol olan böylesi bir programda, şahsıma itibar edilmesinden dolayı, Kanal 23 Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni sevgili Arif Çakmak kardeşime, Program Koordinatörü ve benimle sohbeti gerçekleştiren sevgili Esra Ser Hanımefendi’ye kalbî şükranlarımı, yabancısı olmadığım Kanal 23’ün bütün personeline teşekkürlerimi ve sevgilerimi sunuyorum.

   Ulusal televizyonlarda da, farklı adlar altında benzerlerini izlediğimiz bu programlar, hem programın konuğu bakımından, hem de ilgili olduğu alanda topluma vereceği bildirimler açısından, büyük öneme haizdirler.

   Programın beni en çok duygulandıran tarafı, Türkiye’nin birçok yerinden kişiliklerine ve birikimlerine değer verdiğim eski-yeni arkadaşımın ve eğitim duayeninin, özellikle ‘’Öğretmen Yetiştirme” konusundaki görüşlerime ilişkin takdir ve olumlu görüş ifade eden geri bildirim telefon ve mesajlarıdır.

   Beni onurlandıran bu arkadaşlarımın görüşleri için şükranımı ifade ederken, bir köşe yazısında, hepsinden ayrı ayrı bahsetmemin imkânsızlığını takdirlerine sunuyorum.

   Bunlardan; ömrünün 40 yılını aşkın bir zamanını Türk Millî Eğitimi’ne adamış, birçok il ile birlikte, 10 yıldan fazla İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü görevini ve Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğü görevlerini üstün başarıyla yürütmüş, halen eğitime hizmet yolunda aktif çalışmalarını sürdüren değerli hemşehrimiz, Ömer Balıbey’in yazdıklarının her satırı, hem eğitimimiz, hem şahsım açısından altın değerindeydi…

   Yine kendisi de bir öğretmen olan, Türkiye’nin birçok ilinde öğretmenlik ve idarecilik yapmış, ilk görev yerim ve hep heyecanla yad ettiğim Bingöl’den (3) dönem milletvekilliği görevlerinde bulunmuş, özellikle ülkenin karşı karşıya bulunduğu bugünkü nazik dönemde, hizmetine gerçek anlamda ihtiyaç duyulacağına inandığım Kâzım Ataoğlu ile (1) saati aşkın telefon görüşmemizi unutmam mümkün değil…

   Her vesileyle söylediğim gibi, “Eğitimin her türlü siyasî ve kişisel çıkarların üstünde tutulmasının Türkiye’nin geleceği açısından vazgeçilmez olduğu” görüşmelerimizin ortak noktasıydı.

   “Öğretmen Yetiştiren Kurumların iyileştirilerek ve yeniden düzenlenerek Türk Eğitim Sistemine kazandırılması ve böylece, giderek seviye kaybeden eğitimde kalitenin yükseltilmesi” hedefinde birleştiğimizi görmek beni ayrıca memnun etmiştir.

   Sözlerimi, bir hatırat türünde kaleme aldığım “Yüreğim Hazar’da Kaldı” adlı eserimin girişinde yer verdiğim, Özdemir Asaf’ın ruh halimi tasvire uygun düştüğüne inandığım mısralarıyla bitirmek istedim:                                                                                            

“Sonra çekildim bir kenara…

 Seyrettim olan biteni…   

 Baktım;

 Kimde ben ne kadarım,

 Kim bende ne kadar kalmış diye…                       

 Geçen ömrüme bir damla gözyaşı akıttım,

 Yarısı ‘adanmışlıkla’ geçmiş,

 Diğer yarısı ‘aldanış’ ile…''             

  (Özdemir Asaf)