“Değerler Eğitimi” kavramı, bizde klasik anlamda, ailede başlayan, okulda devam ettirilen, çocukların ve gençlerin olumlu davranışlar kazanmaları için yürütülen gayretler olarak anlaşılmaktadır.

   Bilimsel bir yaklaşım olarak, 2010 yılından itibaren, okul öncesi dönemden başlayarak, birlikte huzur içerisinde yaşama arzusunun güçlendirilmesi amacıyla, “değerler eğitimi”ne okullarımızda yer verilmeye başlanmıştır.

   “Değerler eğitimi”nden kast edilen nedir? Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından “Değerler eğitimi” ;  “Çocukların ve gençlerin pozitif değerleri keşfedip geliştirmeleri ve kendi potansiyellerine göre ilerlemeleri için yürütülen eğitimsel gayretler” olarak tanımlanmıştır.

   Bize göre değerler eğitimi, bir toplumun ayakta kalabilmesi ve güçlü, hür ve bağımsız bir şekilde varlığını birlik ve beraberlik içerisinde sürdürebilmesi için gelecek kuşaklarının sahip olması istenen değerlerin davranış haline getirilmesi amacıyla verilmesi gereken eğitimi ifade eder.

   Bu genel tanım, farklı inanç ve dünya görüşlerine göre uygulamada farklı şekillerde karşımıza çıktığı içindir ki, son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı’nda bazı grup, cemaat ve cemiyetlerin kendi dünya görüşleri doğrultusunda bir değerler eğitimini çocuklarımıza dayatmakta olduklarını okuyor ve gözlemliyoruz.

   Bunun içindir ki, değerler eğitimi, belli görüşlerin inisiyatifine, keyfiliğine bırakılamayacak derecede hayatî önemdedir. Aynı zamanda bilimsel kuralları ve özellikleri olan bir konu olması bakımından, yeterliliği olmayan eğiticiler tarafından verilmesi de sakıncalıdır.

   Ortak insanî ve millî değerler eğitimimizi oturtamadığımız içindir ki, küresel değişme ve gelişmelerin de etkisiyle; ticarette, iş hayatında, siyasette, bürokraside, devlet adamı niteliklerinde ve topyekûn insan ilişkilerinde, derin bir yozlaşmanın ve değerler aşınmasının toplumumuzda yaygınlaştığını görüyoruz.

   Her gün toplumun ortak vicdanında karşılık bulmayan söz ve davranışların açtığı derin yaraların millî bünyeyi nasıl sarstığına üzülerek tanıklık ediyoruz.

   Değerler; çocuklardaki iyi tarafları ortaya çıkarıp, kişiliğini bütünüyle geliştirmeyi amaçlamalıdır.

    Sevgi, saygı, dürüstlük, dayanışma, paylaşma, mutluluk, sabır, cesaret, çalışkanlık ve sorumluluk gibi değerlerin okullarda yetkin eğiticiler tarafından, bilimsel gerçekler doğrultusunda öğretilmesi, tabii ki toplumdaki olumsuzlukları azaltıcı bir işlev görecektir.

   Ancak değerler eğitiminin amacı, basit olarak ve sadece herkes tarafından kabul edilen değerleri, iyi-kötü, doğru-yanlış, istenen-istenmeyen yargıları oluşturan temel ilkelerle sınırlı olarak anlaşılmamalıdır.

   Değerler eğitiminin, günümüzün karmaşık hayatında, temel insanî değerlerin üstünde, “ulusal (millî), inanç (manevî) ve evrensel” boyutları asla göz ardı edilmemelidir.

   Ulusal (millî) değerlerden; Türk tarihinin binlerce yıllık geçmişinden süzülüp gelen mirasına gururla sahip çıkmayı, onunla övünme şuuruna yükselmeyi ve büyük bedeller ödenerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar yaşatma ülküsüne bağlı olmayı anlamalıyız.

   İnanç (manevî) ile ilgili değerlerin temelini, cumhuriyetin temel ilkelerinden olan, inançlara saygıyı esas alan laiklik doğrultusunda, Yüce Peygamber’imizin “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” Hadis-i Şerif’indeki mesaja uygun ahlâkî olgunluk oluşturmalıdır.

   Giderek küçülen yeni dünya düzeninde, “Evrensel Değerler” bizim için de vazgeçilmez yaşama değerleridir. Bunların başında; eşitliği, fikir ve düşünce özgürlüğünü, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü esas alan ileri bir demokrasi gelmektedir.

   Maalesef, çok değişmeler gerçekleşmiş olsa da, geleneksel aile yapımızın bir sonucu olarak, evrensel değerlerin temeli kabul edebileceğimiz fikir ve düşünceye saygı konusunda büyük eksikliklerimizin olduğu da bir gerçeğimizdir.

   Çok kıymetli bir hazine mahiyetindeki değerlerimizin yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize bilimsel ve ojektif kıstaslar gözetilerek verilmesi ve davranışlara dönüştürülmesi, devletin en önemli görevleri arasındadır.