Güldeste”, Farsça kökenli “gül ve deste” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen, “gül demeti, çiçek destesi” anlamına gelen bir kelimedir.

   Bir edebiyat terimi olarak; şairlerin, yazarların, bestecilerin eserlerinden alınmış seçme parçalardan oluşan eser, antoloji anlamında kullanılmaktadır.

   Biz de bu yazımızda, ruh ve gönül dünyamıza dönerek, edebiyatımızda unutulmaz izler bırakmış şairlerimizin duygu tellerimizi titreten mısralarıyla kısacık bir “güldeste” yapmak istedik.

“Gönül” ile girmişken, söze Yunus Emre ile başlamak önceliğimiz oldu.

“Bir kez gönül yıkdın ise

Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil”

   Yunus bu dörtlüğünde; yapılan ibadetlerin insanı gönül yıkmanın günahından, vebalinden kurtaramayacağını ve dünyanın bütün insanları uğraşsa bile, gönül yıkan kişiyi temizleyemeyeceğini, sade, anlaşılır bir dille, aynı zamanda iç derinliği olan kelimelerle ne güzel ifade ediyor.

Yine başka bir dörtlüğünde Y. Emre;

“Âşık odur Hakk’ı seve

Hakk’ derdine kıla deva

Bizim için hayır dua

Kılanlara selam olsun”   diyerek âşıklığın ilk şartının Hakk’ı (Allah’ı) sevmek ile başlaması gerektiğini, Allah’ın da Hakk’ı seven kişinin derdine deva( şifa-çare) olacağını, kendisinin de insanlar için hayırlı dualarda, dileklerde bulunanları selamladığını yine aynı sadelikte, aynı içtenlikle anlatıyor.

   Her iki dörtlüğünde de Yunus; bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz “gönül yıkmamak, kırıcı olmamak, Hakk’ı sevmek ve insanlar için iyi dua ve dileklerde bulunmak” gibi kıymetli temennilerde bulunuyor.

   Bu değerlerin, en üst seviyeden en aşağı toplum katmanlarına kadar zayıfladığını, hatta hırs ve bencilliklere feda edildiğini görmek ne kadar üzüntü verici…

   Günümüz gönül şairlerinden, birçok ödül sahibi Bestami Yazgan’ın, Yunus’tan yaklaşık 800 yıl sonra ona nazire niteliğindeki “İncitme Gönül” şiiri aynı güzellikte bir “nasihatname” gibidir.

“Dokunur gayretine

Karışma hikmetine

Sahibi hürmetine

Kulu incitme gönül”

   Şair Bestami Yazgan, sahibi (Allah) hürmetine kulu (insanı) incitmemekten bahsederken, Yunus’un “Bir kez gönül yıkdın ise” diye başlayan dörtlüğündeki ruh yüceliği ile ne kadar örtüşüyor.

  Aynı şiirinde Yazgan,

“Sevmekten geri kalma

Yapan ol yıkan olma

Sevene diken olma

Gülü incitme gönül’’      diyerek, kendi gönlüne sesleniyor, dolayısıyla toplumun tamamına mesajlar veriyor. Yıkıcı değil yapıcı olmayı, sevene karşı kırıcı olmamayı, gülü (sevgiyi) incitmemek (eksiltmemek) gerektiğini, “yapmak-yıkmak, gül-diken” deki tezatları kullanarak ne kadar etkileyici hale getiriyor.

   Benzer güzelliklerin farklı kelimelerle, birbirinden güzel sanatlarla ve yeteneklerle anlatıldığının örnekleri edebiyatımızda ve dünya dillerinde sıkça karşımıza çıkar.

   Bu durumu, “Muhibbî” mahlasıyla tanıdığımız, sultan şairler arasında farklı bir yere sahip olan Kanuni Sultan Süleyman;

“Kadd-i yâre kimisi ar’ar dedi kimi elif

Cümlenin maksudu bir ama, rivayet muhtelif”

Beytinde Kadd-i yâri (Sevgilinin boyunu), uzun ve narin olması bakımından, kimi selviye, kimi elif harfine benzetir, hepsinin amacı bir(aynı), ama söyleyişleri farklı, şeklinde ne güzel anlatır.

   Bu edebî muhabbetimizde, kanaatimce Türk Edebiyatı’nın en büyük şairi Fuzuli (1448-1556)’den feyizlenmeden geçmek olmazdı. Harput musikisinde bestelenmiş olan bir gazelinde O da gönlüyle bir muhasebeye giriyor:

“Dilde gam var, şimdilik lütfeyle gelme ey sürûr

Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne”

Ey sevinç (sürûr), sen şimdilik izin ver, müsaade et (bana) gelme, çünkü gönlümde (dilde) keder (gam) var. Bir evde (hânede) misafir (mihmân), misafir üstüne olmaz. Bırak ben hüznümü (gamımı) yaşayayım.

    Şair, Divan Edebiyatı’nın” sürûr(Arapça) ve “mihmân(Farsça) gibi bugün pek kullanılmayan kelimeleri dışında yine içten bir anlatımla, temennisini ne güzel dile getiriyor.

   En sonunda “Hakk’a teslim olmak” varsa, yıllar öncesi Elazığ’a davetimizde sahnede büyük bir kalabalık karşısında okurken, bizzat kendisinden dinlemek bahtiyarlığını yaşadığım, merhum Abdürrahim Karakoç’un “Tamam mı” şiirinde teselli bulmamak, ondan manevî güç almamak mümkün mü!...

“Unutma tez geçer zulmün ezası

Sabretmeyi bileceksin tamam mı

Yiğide ar değil bahtın kazası

Hakk’a teslim olacaksın tamam mı

                   ……..

Çevirmez âhını Allah öksüzün

Pek basittir devrilmesi köksüzün

Her kim olursa haksızlığı, haksızın

Suratına çalacaksın tamam mı “

   “Gönül” temalı bir “Güldeste” yapmak isterken, Abdürrahim Karakoç’un tembihatına cevaben “tamamdır” diyebilecek bir millî şuura, ahlâkî duruşa milletçe ulaşmak dileklerimle…