Siyasi mücadele bir hak/batıl mücadelesi değildir. Bu zaviyeden bakarsanız hep kullanılırsınız. Şu veya bu partiye oy vermek insanı dindar yapmayacağı gibi oy vermemek de dinsiz yapmaz. Dindarlık, yüce Kitabımızda yazılanlara iman etmek, şanlı Peygamberin nezih hayatını örnek almaktır.

Siyaseti hak/batıl ekseninde ele almak, insanları Müslüman/kâfir olarak kodlama ve dinde olmayan bir tanımlamayı dine katma sonucunu doğurur.

Siyaset, bir projeler ve kadrolar yarışıdır. Politikacılar ülkeyi yönetmeye talip olurlar. Kimseye cennet veya cehennem vaat edemezler. Seçimler ülkeyi yönetmeye en ehil olanları belirlemek için yapılır. Dindarlıkla yönetme ehliyeti aynı şey değildir. Hz. Ebu Zer, sahabelerin önde gidenlerinden olmasına rağmen valilik istediğinde Hz. Peygamber buna ehil olmadığını söyleyerek ona bu görevi vermemiştir. Savaşlarda birçok defa Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer gibi abide isimlerin üstüne daha geride olanları komutan tayin etmiştir. Kim hangi işin ehliyse onu o işte görevlendirmiştir.

İyi adam olmak iyi yönetici olmak değildir. Keza dindar olmak yönetime ehil olmak anlamına gelmez.  Bu böyle olmasına rağmen politikacılar kolay yoldan seçim kazanmak için hep dinin etkileyici gücünden yararlanmak istemişler, böyle olunca da emanet ehline değil, ehil olmayana gitmiştir. Aynı hastalığı etnikçilik, mezhep veya meşrepçilik için de söylemek mümkün. "Bizden olsun kim olursa olsun" hastalığı, siyasette seviye getirmemiş her gün biraz daha itibar kaybetmesine vesile olmuştur.  Günümüzde siyasetçilerin profilinin bu kadar düşük olmasının arkasında bu çarpık mantık vardır. "İşi ehline vermediğinizde kıyameti bekleyin" hadisi kifayetsiz yöneticilere emaneti vermenin sonuçlarının Peygamber diliyle izahıdır. Yolsuzluk, israf, rüşvet, yalan, adaletsizlik, zulüm, ekonomik kriz, ahlaki yozlaşma ehliyetsizliğin ortaya çıkardığı kıyamettir.

Önümüzde bir seçim var, iyiyi de kötüyü de seçmek elimizdedir. İyi yönetim; adil olmak, toplumun malını savurmamak, doğruluktan ayrılmamak, kul hakkı yememek, can ve mal güvenliğini sağlamak, millî menfaatleri her şeyin önünde tutmaktır. Partilerin, siyasi kadroların görevi din tacirliği değil, toplumun kangrenleşen sorunlarını çözmektir. Yönetmeyi bilmeyen insan istediği kadar dindar olsun ülkeyi felakete sürüklemekten kurtulamaz. Kaldı ki, siyasette koltuk kapmak için dinden bahsetmek dindarlık değil, Allah'ın dinini çıkar aracı yapmaktır. Araçsallaştırılan din, din olmaktan çıkar. Bir hayat rehberi olmak yerine siyasi bir projeye dönüşür. Dini içten yıkan, dıştan itibarsızlaştıran da budur! Dahası bu, Nisa Suresi’ndeki; ‘’Emaneti mutlaka ehline veriniz...’’ Ayeti’ne de itibar etmemektir. Hani ikide bir ekonomik krizden, yolsuzluktan, iltimastan şikâyet ediyoruz ya, işte sebebi budur.

Seçimler, yanlışları düzeltmek, sorunları çözecek kadroları seçmek için önemli bir fırsattır. Krizi seçmek de krizden çıkmak da bize bağlıdır. Ülkeyi yönetecek kadroları seçerken gerekli dikkat ve hassasiyeti göstermeyenlerin şikâyete de hakkı yoktur. “İyi mi yönetiliyoruz, kötü mü yönetiliyoruz?” sorusunun cevabı çarşı, pazar ve mutfaktadır. Et 160-170, Domates 20, salatalık 20, tereyağı 200, zeytin 50-90, süt 15-20, peynir 100-200, benzin 21, mazot 23, ekmek 5, simit 5 TL. Bu iyiyse ‘’beraber ıslandığınız bu yollarda’’ gelin beraber ıslanalım. Bu iyi değilse, sandık önünüzde karar sizindir. Vereceğiniz her karar, beğensek de beğenmesek de kabulümüzdür.