Üzerinde yaşadığımız toprakların hayatımızdaki etkisini inceleyen bilim dalı Coğrafya kendi içinde çeşitli konulara ayrılarak bizi aydınlatır. İnsanın toprak üzerindeki bilinçli ilk faaliyeti cemiyet hayatına geçerken yapmış olduğu faaliyetlerdir. Avcılık ve toplayıcılık becerisini geliştiren insan evler yaparak toprağı işlemiş ve hayatını topraktan elde ettikleri ile sürdürmüştür.

     Toprağı işleyerek yeni icatlar elde eden insan bu becerisini insanlık tarihi boyunca devam ettirmesi cemiyetlerin sınıflara ayrılarak biçimlenmesine bu yenilik faaliyetleri vesilesi iledir.

Nüfusun artarak devam etmesi faaliyet yapılan topraklar üzerinde kimin karar sahibi olacağı tartışmaları zaman içinde savaşlara dönerek cemiyetler arası rekabet alanı haline gelmiştir.

Adına toprak denilen aslında her çeşit hakaretimizi yok sayarak bizi her zaman ana şefkati ile daima kucaklayan coğrafi arazi aynı zamanda içirmekte ve doyurmaktadır. Her gün düşünmeden çiğnediğimiz toprakların bir gün bizi emanetine alacağını unutarak şairin dediği gibi karnını yarmaya devam ediyoruz.

     İnsanların zaman içinde cemiyet hayatı ile birlikte toprak üzerindeki faaliyetleri teşkilatlı bir hale dönmüştür. Bu durum devletlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Devletleri kuranlarda aynı dili konuşanlardır. Aynı dili konuşanlar aynı devletin kurucularıdır. Devlet kuran cemiyet hayatını ve sahip olduğu topraklardaki hâkimiyetini koruma gayreti ile topraklarını kutsal kabul ederek sair cemiyetlerin istilâsına karşı korumak için tedbirler almıştır. Bunun adına vatan toprağı diyerek kutlu hale getirmiştir. Adına millet denilen toplum yaşadığı topraklar üzerinde kendisine karşı yönelen tehlikelere karşı askeri teşkilatı vasıtası ile zorbalığa karşı korurken kültür sahasında cemiyetin kuvvetli olmasını sağlamaya yönelik çalışmaları kıymetlendirmiştir.

     Toprağı işleyerek yerleşik hayatın gereklerini yerine getiren insan imkânları ölçüsünde hüküm sürdüğü toprakların sınırlarını belirlemiştir. Cemiyet sahiplendiği toprak üzerinde sınırlarını tespit edebildiği kadar alan üzerinde zamana bağlı gelişmesini sürdürerek sahiplenme duygusunu ve kültürünü kazanarak daimî hale getirmeye gayret etmiştir. Bu toprak parçasına da vatan denilmiştir. Onu dış baskılardan korumak için tedbirler geliştirmiştir. Toprak üzerindeki faaliyetler sadece askeri tedbirler yeterli görülmemiş süreklilik ve ihtiyaç hâsıl olduğunda yapılan bütün faaliyetler cemiyeti sağlamlaştırmıştır.

     Aynı zamanda sanat faaliyetleri icra edilmek suretiyle ortak değer yaratılmıştır. Dil vasıtası ile faaliyetler edebi sanat icrasıyla sonraki nesillere aktarılmıştır. Kahramanlıklar destanlaştırılmış ortak zevk ve üzüntüler musiki vasıta edilerek ifade edilmiştir.

Zamanla ihtiyaçlar sebebi ile yapılan mimari eserler iskân edilen topraklar üzerinde yaşayanların ve sonraki nesillerin bir parçası olmuştur. Sayısız hatıraların yaşamasına vesile olmuştur. Fiziki sahada yapılan eserler geçmiş ile gelecek arasında bağ olmuştur. Toprak üzerinde geliştirilen her maddi/manevi eser tanındıkça sevilir ve böylece bilgiye dayalı şuurlu bir köprünün inşası sağlanır. Geçmişte ne kadar mühim eser yapılırsa yapılsın gelecek nesiller tarafından tanınmamış bilinmemiş ise bir kıymet ifade etmeyecektir. Geleceğin sağlam ve canlı olması geçmişin bilinmesine bağlıdır. Toprak vatan olmasının değerini aldığı değerler sonraki nesillere miras olarak intikal ederken övünç vesilesi olsun veyahut olmasın her hatıra muhterem ve kıymetlidir.  Yanlış ve doğrunun ayırt edilmesi doğru bilginin verilmesine bağlıdır. Mazi ile devamlı övünmek hamaset duygularını ortaya çıkarmasına vesile olduğu açıktır. Unutulmasın ki sadece hamaset ile terakki olmayacağının da bilinmesi gerekir.

     Yaşanılan binlerce yıllık hatıraların tekâmül ve devamlılığı esastır. Havası teneffüs edilen, ekmeği yenilen, suyu içilen toprakları sevebiliriz. Bu çok tabii bir duygudur. Ekmek, hava, su gibi olan bir diğer kıymet de hatıralardır. Bilinmeyen aşikâr olmayan hatıraların kıymeti ve faydası olmaz. Hatıralara bağlılık da bilinmekle olur. Mensubiyet duygusu bilgi ile desteklenince üzerinde yaşanılan toprakların vatan fikri yoğun sevgi seline dönüşür. Toprakların vatan oluşu sürecinde geliştirilen dil, edebiyat, fikir, sanat ve dahi sair değerler üzerinde yaşanılan toprakların daha çok benimsenmesine vesile olur. Toprak bu değerlerle mayalanarak vatan olmuştur. Acı ve tatlı hatıralar dil ile nesillere intikal etmiştir. Acı ve tatlı hatıralar toprağa ekilmiş en verimli ağaçlardır. Sayısız hatıralar neticesinde ortaya çıkan eserler kocaman çınarlar gibi nesiller boyu devam ederken toprağın vatan olmasının toprak üzerindeki mührüdür.