Asrın felaketi olarak adlandırdığımız ve 11 ilimizi etkileyen deprem felaketinden sonra, deprem bölgesinden diğer illere yoğun bir göç yaşanmakta. Elazığ’ımızda bu yoğun göç dalgasından nasibini almış ve resmi kayıtlara göre elli binin üzerinde vatandaşımıza kucak açmıştır. Bu göçün önemli bir kısmı komşu ilimiz Malatya’dan ilimize gelen kardeşlerimiz olmuştur. Yaklaşık bir saatte ulaşımın mümkün olma avantajı, Malatya’da ikamet eden çok sayıda Elazığlı oluşu gibi etkenlerden dolayı, ilimiz tercih edilmiştir.

2020 yılında yaşamış olduğumuz depremin yaralarını henüz tam olarak kapatamamışken, üzerine gelen felaketlerle ilimizde bu afetten çok etkilenmiştir. Elazığ halkı olarak, binlerce bağımsız birimin almış olduğu ağır hasardan dolayı yıkımı beklerken, gelen depremzedelere kucak açmış ve ekmeğini paylaşmıştır.

Elazığ’ımızda bundan sonra uygulanacak inşaat projelerinde son derece titiz davranılmalıdır. Gerekli teknik ve çağın getirdiği yapı elamanları uygulanmalı, gerekirse zorunlu olmalıdır. Kat sınırlaması getirilmeli ve denetimi de sıkı bir şekilde yapılmalıdır.

Bilimsel veriler ışığında beklenen depremler öncesinde, toplumun yaşanabilecek felaketlerden en az düzeyde etkilenmesi için acil çözümler hayata geçirilmelidir. Ülkemizin sanayisinin büyük bir kısmını barındıran Marmara Bölgesinde yaşanılması beklenen büyük depremin etkilerinin tüm ülke için çok ağır olacağını düşünüyorum. Bu gelecek olan felaketin zararlarının en aza indirgenmesi için; sanayi ve nüfus yapısının, riskler ve avantajlar iyi hesaplanarak ülke içerisinde dengeli bir biçimde dağıtılması gerektiğinin farkında olmalıyız. Hiçbir şey için geç değildir. Zararın da neresinden dönerseniz dönün kardasınızdır.

Dünya üzerinde yaşanılan iklimsel değişiklikler, sosyal ve politik olaylar artık bildiğimiz dünyanın git gide değişerek, farklı bir yapıya bürüneceğini gösteriyor. Geçmişte yaşanılan buna benzer olaylar günümüzde de tekrar edecektir. Yapılması gereken aslında çok basittir. Hayatımızı basitleştirerek, doğa ile uyumlu bir şekilde yaşamak zorundayız. Doğa üzerine hükmetmeye kalkarsanız bunun bir sonucu olacağını görmelisiniz. Çok katlı binalar, devasa sanayi ve enerji tesisleri; doymak bilmez tüketim aşkının bir faturası olacaktır. Bu faturayı ödemek ise ne yazık ki öyle kolay olmayacaktır.

Bugün yaşamakta olduğumuz zorunlu deprem göçleri sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktır. Yıkılan binaların aralarında kaybolan eski hikâyeler, onları anlatanların vefatından sonra tamamen unutulacaktır. Mesele bu yaşanılanlardan ders alabilecek miyiz? Yaklaşmakta olan depremler için ne kadar önlem alabileceğiz? Marmara bölgesinden diğer illerimize hem sanayi hem de nüfus anlamında bir göç hareketi başlatmak zorundayız. Tabi ki zorla insanları bir yerden başka bir yere nakledemezsiniz; ancak ben, bir dönem İstanbul’da ikamet etmiş ve çalışmış bir insan olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki; eyer imkân olursa yüzbinlerce insan bir şekilde tekrar memleketlerine, geriye dönmek isteyecektir. Ancak bu noktada insanlar mağdur edilmemeli, gerekli sosyal ve kültürel dengeler gözetilmelidir. Sabahın karanlığında işe giden, akşam evlatları uyuduktan sonra eve dönen on binler yaşıyor İstanbul’da…

İmkân olsa, iş olsa bugün bu cendereden çıkmak isteyen on binlerce insan var unutmayın…