Aradığımız birçok sorunun çözümü aslında doğada gizlidir. Yaşanılan hadiseler sonucunda, doğa ile uyumlu bir halde yaşamaya başlarsanız kazançlı çıkacağınızı garanti edebilirim.

Doğa ile barışık olmadığınız zamanlarda ise başınız ne yazık ki musibetten kurtulamayacaktır. Tarım yapılacak bereketli topraklara betondan “insan siloları” yerleştirdiğiniz zaman; kendinizi sonu belli olan bir girdaba sürüklemiş oluyorsunuz. Ekilebilir topraklarınız azaldığında yiyecek üretebilmek için farklı yollara başvurmanız gerekecektir. Hem maliyet hem de ek zahmetler karşınızda git gide büyüyen bir kartopu misali, sorunlar beraberinde gelecektir. Yüksek katlı binalarda oturanlar, tabiat ve toprak ile bağlarını kestiklerinden dolayı daha rahat hastalanabilecek ve dolaylı sağlık sorunları artacaktır. Yaşanabilecek deprem ve diğer doğal afetler, çok daha fazla can kaybına sebebiyet verecektir.

Tarıma elverişli olmayan dağlık ve kayalık zeminler; az katlı (en fazla 3) yapılar oluşturarak, hem deprem güvenliğini ön plana taşıyabiliriz; hem de tarımsal arazilerimizin kaybolmasının önüne geçebiliriz. Geçtiğimiz hafta yaşamış olduğumuz sel felaketinde sanırım bizlere ders olacaktır. Dere yataklarına yapılacak her türlü yapı, bizlere ağır bedelli faturalar çıkaracak felaketlere davetiye çıkaracaktır.

Bu konuda Elazığ’ımızda çok şanslı bir coğrafi yapıya sahiptir. Eski yerleşim yerimiz olan Harput, kayalık zemine kurulmuş, sel ve deprem gibi doğal afetlere karşı bir büyük avantaj ile yüzyıllar boyu ikamet edilmiştir. Harput gibi bir mücevheri koruyarak, Elazığ çevresinde bulunan yüksek ve kayalık alanlara yapılacak konutlar, yapılabilecek en akıllı hamlelerin başında gelmelidir. Elazığ ovası ise tarım ve hayvancılığın desteklendiği, adeta bereket fışkıran bir hazineye dönüştürüle bilinir. Her ne kadar günümüz şartlarında bu hayal ettiklerimiz çok zor olsa da; doğa ile barışık olmamak ve ona saygı duyarak uyumlu bir biçimde olmamanın cezasını er ya da geç mutlaka ödenecektir. Doğaya ve diğer canlılara saygı duyalım. Dünya sadece bizim ona her türlü zararı vermemiz için yaratılmadı. Dünya üzerinde yaşayan diğer canlıların da yuvası, onun içindir ki onu koruyalım.

Bir Kızılderili bilgesinin sözü bize kısa bir özet çıkarıyor. “Bir atın susuzluğunu giderdiği yerden su iç; at hiçbir zaman kötü su içmez. Kedinin yattığı yerde uyu, kurdun değdiği elmayı ye. Sivrisineklerin yerleştiği mantarları korkusuzca topla. Köstebeklerin kazdığı yere ağaç dik. Yılanın ısınmaya durduğu yere ev yap. Sıcak günlerde kuşların yuva yaptığı yere kuyu kaz. Horozlarla beraber uyu ve uyan ki tüm gün için en sarı mısırlara ulaşabilesin. Daha çok yeşillik ye, ki bir hayvandaki gibi güçlü bacaklara ve dayanıklı bir kalbe sahip olabilesin. Daha çok yüzmeye git, ki dünyada kendini bir balığın kendini denizde hissettiği gibi hissedebilesin. Daha sık gökyüzüne bak, daha az ayaklara, böylece düşüncelerin daha net ve hafif olacaktır. Konuşmak yerine, daha çok sessiz kal; böylelikle ruhun sakinliğe ve huzura erebilecek.”