Dünya Ekonomik Forumu’nun 2021 yılı Küresel Risk Raporunda; önümüzdeki süreçte dünyamızı bekleyen en önemli sorunların başında, bulaşıcı hastalıklar, iklim krizi, su ve gıda sıkıntısının yaşanacağı belirtilmektedir. Böylece insanlığın doğaya verdiği zarar sonucu oluşan bu küresel tehlike kısaca “Doğal Kaynak Krizi” olarak tanımlanmaktadır. Bu krizin baş aktörü “su” olacak gibi görünüyor. Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü’ nün hazırladığı rapora göre 17 ülkede aşırı düzeyde su sıkıntısı yaşanmaktadır. Aynı kuruluş, su sorunu yaşayan dünya ülkeleri arasında Türkiye’nin 32’nci sırada yer aldığını ve topraklarımızın yarısında yüksek derecede su sıkıntısı olduğunu, riskin sadece yüzey sularımızla sınırlı olmadığını ve yer altı sularımızın seviyesinin de acil alarm verdiğini açıklamaktadır.

Bilimsel verilere göre, kişi başına yıllık su miktarı 1700 metreküpten fazla ise o ülke “su sorunu olmayan” ülke sayılmaktadır. Bu rakam yılda 1700-1000 arasında ise “su sıkıntısı olan”, 1000-500 arasında ise “su kıtlığı” olan anlamına gelmektedir. Türkiye’de şu an kişi başına düşen su miktarı 1400 metreküp olup, “su sıkıntısı olan” ülke durumundayız. Nüfusumuzun her yıl arttığı ve yaşanan iklim krizi dikkate alınırsa, bu rakamın daha aşağılara düşeceği kaçınılmazdır.

Günümüzde “su riski yüksek kentler” arasında İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Diyarbakır, Bursa, Mersin, Konya, Adana ve Antalya’nın yer aldığı 10 ilimiz bulunmaktadır. En önemlisi, Türkiye’nin ana su kaynaklarından biri olan “Büyük Menderes” nehrinin bugün can çekiştiği, şu an “su riski taşıyan havza” kategorisinde olduğu ve yüzde 50 oranında su azalması yaşayacağı belirtiliyor. (1)

Yetkililer, suyun yönetiminde yapısal değişikliklerin bir an önce hayata geçirilmesini, kuruyan sulak alanların hızla restore edilmesini, su kullanımında tasarrufa gidilmesini, suyumuzun yüzde 70’ inin tarımda kullanılması nedeniyle modern sulama teknikleriyle en az yarısının tasarruf edilebileceğini, sanayide suyu kirletmeden verimli kullanımı, temiz üretim yatırımlarının teşvik edilmesini, kentlerde dağıtım kayıp ve kaçaklarını önlemeyi önermektedirler.

Tıpkı susuzluk gibi açlık da her geçen gün dünyanın önemli sorunlarından biri olmaya adaydır. Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada açlıkla mücadele edenlerin sayısı 690 milyonu aşmış durumdadır.(2)

Ülkemiz henüz böyle bir tehlike içinde bulunmamakta, ancak söz konusu bu tehlikenin gelecekte yaşanmayacağı göz ardı edilmemelidir. Tarımda yaşadığımız sorunların başında her geçen gün ekilebilir alanların ve tarımla uğraşan nüfusun önemli ölçüde azaldığı belirtiliyor. Ekilebilir alanlar 23,7 milyon hektardan 19,5 milyon hektara gerilediği, aynı şekilde tarımda, istihdam edilen kişi sayısının yüzde 6 azalma ile 4,7 milyona düştüğü açıklanıyor. Türkiye meyve-sebze üretiminde kendi kendine yeterken, tahıl ve bakliyat ürünlerinde yeterliliğini kaybederek dışarıya bağımlı hale geldi. Bu nedenle yeniden çiftçiliğin teşvik edilmesi, ileri teknolojiler kullanılarak doğru yerde doğru ürün, izlenebilirlik ve sürdürebilirlik, kooperatifçilik, aile çiftçiliğinin geliştirilmesi, topraksız üretim ve destekler gibi konularda projeler geliştirilmesi öneriliyor. Sonuçta; önümüzdeki yıllarda ciddi su sıkıntısı ile karşı karşıya kalınacağı ve gıda krizi yaşanacağını göz ardı etmemeliyiz.

Kaynakça

 

(1)Verda Özer, Milliyet / Haber

(2)Yücel Sönmez, Hürriyet / Haber